a condition or event directly responsible for the death of an individual infant

listen to the pronunciation of a condition or event directly responsible for the death of an individual infant
Englisch - Türkisch

Definition von a condition or event directly responsible for the death of an individual infant im Englisch Türkisch wörterbuch

cause
{f} yol açmak

Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause any trouble.

Paniğe yol açmak istemiyorum. - I don't want to cause a panic.

cause
neden

Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir. - The primary cause of his failure is laziness.

Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir. - Marriage is the main cause of all divorces.

cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{i}

Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var. - All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.

Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun? - What do you think caused him to lose his job?

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

cause
{f} neden olma

Fırtına hiçbir hasara neden olmadı. - The storm didn't cause any damage.

Alarm için neden olmadığını anlıyorum. - I see no cause for alarm.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

O okulda iyi davranıyor ama evde sorunlara neden oluyor. - He behaves well in school but at home he causes problems.

Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi. - Tom didn't intend to cause Mary any trouble.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
{i} dava

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
-e neden olmak
cause
(isim) neden, sebep, amaç, gaye, haklı neden, dava, dava konusu, sorun, problem, iş
cause
{i} neden, sebep, illet
Englisch - Englisch
cause
a condition or event directly responsible for the death of an individual infant

    Silbentrennung

    a con·di·tion or e·vent di·rect·ly re·spon·si·ble for the death of an in·di·vi·du·al in·fant

    Türkische aussprache

    ı kındîşın ır ivent dayrekli rispänsıbıl fôr dhi deth ıv ın îndıvîcıwıl înfınt

    Aussprache

    /ə kənˈdəsʜən ər ēˈvent dīˈreklē rēˈspänsəbəl ˈfôr ᴛʜē ˈdeᴛʜ əv ən ˌəndəˈvəʤəwəl ˈənfənt/ /ə kənˈdɪʃən ɜr iːˈvɛnt daɪˈrɛkliː riːˈspɑːnsəbəl ˈfɔːr ðiː ˈdɛθ əv ən ˌɪndəˈvɪʤəwəl ˈɪnfənt/
Favoriten