Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.
- One, two, three, four, five, six, seven, eight, nine, ten.
İki düzine kalem satın aldım.
- I bought two dozen pencils.
Linda'nın kocası ona karşı ikili oynuyordu.
- Linda's husband was two-timing her.
Tom ikili bir hayat sürdü. Birbirleriyle ilgili hiçbir şey bilmeyen iki ailenin babasıydı.
- Tom led a double life. He was the father of two families who knew nothing about each other.