Rose hava kabarcıkları üflüyordu.
- Rose was blowing bubbles.
Mumu üfleyip söndürme.
- Don't blow out the candle.
O yüzüme bir yumruk attı.
- He dealt me a blow in the face.
Tom, Noel yemeğinde ofisteki bir arkadaşı ile yumruk yumruğa girdi.
- Tom came to blows with a colleague at the office Christmas lunch.
Bu beni hâlâ şok ediyor.
- It still blows my mind.