Bana o koyun etinden biraz ayır. Bir parça et için açlıktan ölüyorum.
- Save me some of that mutton. I'm starving for a bit of meat.
Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
- Tom hasn't changed a bit since college.
O bana biraz garip geldi.
- It's a bit strange to me.
Sandalyeyi biraz oynatabilir misiniz?
- Could you move the chair a bit?
Kimya ile zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not a bit interested in chemistry.
Sigara içen bir kişiyi öpmek kül tablası yalamak gibidir.
- Kissing a person who smokes is like licking an ashtray.
Bir sigara içenle öpüşmek bir kül tablasını yalamak gibi bir şeydir.
- Kissing a smoker is like licking an ashtray.
Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
- Tom hasn't changed a bit since college.
Tom şapkasındaki bir parça kiri fırçaladı.
- Tom brushed a bit of dirt off of his hat.
Sandalyeyi biraz oynatabilir misiniz?
- Could you move the chair a bit?
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
Ben sadece bir lokma ekmek aldım.
- I only took a bite of bread.
O, akşam yemeğinin her lokmasını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
O beni azıcık korkutmuyor.
- That doesn't scare me one bit.
Ben azıcık şaşırmadım.
- I'm not surprised one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Tom hava hakkında zerre kadar endişeli değil.
- Tom isn't the least bit worried about the weather.
Kimya ile zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not a bit interested in chemistry.
Bir asteroid bir kaya parçasıdır.
- An asteroid is a bit of rock.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Onun seni yalamasına izin verme.
- Don't let him lick you.
Hayat bir kaktüsten bal yalamak gibidir.
- Life is like licking honey off a cactus.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.
Could you move that up a bit?.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
The summer vacation has come to an end too soon.
- Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
At what time does your class end?
- Saat kaçta dersiniz biter?
Clothes make people, rags make lice.
- Elbiseler insan yapar, eski püskü elbiseler bit yapar.
Life is a magnificent gown full of lice.
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
This summer's day will be over all too soon!
- Bu yaz günü çok çabuk bitecek!
What time will your last class be over?
- Son dersin ne zaman bitecek?
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
I like long stories with surprise endings.
- Sürprizlerle biten uzun hikayeleri seviyorum.