Definition von a-minor im Englisch Türkisch wörterbuch
- minor
- {i} küçük
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Küçük kozmetik detaylar hakkında endişelenerek zaman kaybetmektense web sitemiz için içerik yaratarak zamanımızı harcamalıyız.
- We should spend our time creating content for our website rather than wasting time worrying about minor cosmetic details.
- minor
- {s} ikincil
- infant
- Sübyan
- infant
- reşit olmayan
- infant
- (Tıp) sütçocuğu
- minor
- yardımcı
- minor
- {i} üniversitede ikinci branş
- minor
- ikinci derecede olan
- minor
- (İnşaat) azınlık
Kadınlar bir azınlık değildir.
- Women are not a minority.
Azınlık haklarını korumalıyız.
- We have to stand up for minority rights.
- minor
- ufak
Ufak detaylar hakkında endişelenme.
- Don't worry about the minor details.
Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- The exhibition caused a minor scandal.
- minor
- (Ticaret) daha önemsiz
- minor
- (Bilgisayar) altbelirten
- minor
- küçümen
- minor
- (Kanun) rüşte ermemiş
- minor
- az
- minor party
- (Politika, Siyaset) azınlık partisi
- minor premise
- küçük terim
- minor term
- küçük terim
- minor variation
- (Tıp) küçük değişiklik
- Asia Minor
- Anadolu
- G minor
- sol minor
- canis minor
- küçükköpek
- infant
- bebek
Bebekler hastalıklara karşı eğilimlidir.
- Infants are subject to diseases.
Genç kadın kollarında bir bebek taşıyordu.
- The young woman was carrying an infant in her arms.
- infant
- çağa
- infant
- küçük çocuk
Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
- The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
- leo minor
- küçükaslan takımyıldızı
- minor
- minör
- minor
- ergin olmayan çocuk
- minor
- daha küçük
- minor
- daha az
- minor
- önemsiz
Önemsiz konularda her zaman endişe eder.
- He always worries about minor points.
Bu önemsiz bir detay.
- That's a minor detail.
- minor key
- minör anahtarı
- minor league
- ikinci lig
- minor planet
- küçük gezegen
- minor premise
- küçük önerme
- pelvis minor
- küçük pelvis
- flat minor
- küçük daire
- minor arch
- küçük kemer
- minor axis
- küçük eksen
- minor doomsday
- Küçük kıyamet
- minor lobe
- küçük kulak
- minor of
- ve küçük
- minor premise
- man. küçük önerme
- minor third
- küçük üçüncü
- minor version
- (Bilgisayar) Alt sürüm, ikincil sürüm
- minor ınjury
- Hayatı önem arzetmeyen, küçük yaralanma
- tool minor cutting edge angle
- (Mühendislik) yan bileme acısı
- undergraduate minor program
- Yan dal programı: Üniversitelerde uygulanan, lisans eğitimini tamamlarken aynı zamanda başka bölümden ders alıp, o bölümüle ilgili sertifikaya sahip olmanız
Yan dal eğitimimi eczacılık fakültesinde tamamladım.
- Ursa Minor
- küçükayı [astr.]
- infant
- (Tıp) Bebek, süt çocuğu
- infant
- {s} çocuksu
- infant
- {i} çocuk
Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.
- I'm instinctively bad with children and infants.
Onlar çocuklarla ilgili düşük ölüm oranını tıbbın ilerlemesine bağladı.
- They attributed the low death rate of infants to the progress of medicine.
- infant
- {i} küçük
Arkeologlar yüzün üzerinde mezar keşfetti, onlardan birkaçı küçük çocuklara aitti.
- The archaeologists discovered over a hundred graves, a few of which belonged to infants.
Mary'nin üç tane küçük çocuğu var.
- Mary has three infants.
- infant
- {s} başlangıç aşamasında olan
- justo minor
- (Tıp) Normalden veya mutatdan küçük
- major and minor caruncles
- (Anatomi) büyük ve küçük etçikler
- minor
- üniversitede ikinci branşa ait
- minor
- {i} ergin olmayan kimse, rüştünü ispat etmemiş kimse
- minor
- kücük
- minor
- rüştünü ispat etmemiş kimse
- minor
- rüştünü ispat etmemiş
- minor
- {s} reşit olmayan
Reşit olmayanlar buraya giremez.
- Minors can't come in here.
Reşit olmayan birinin refahını tehlikeye düşürdüğünüz için tutuklusunuz.
- You're under arrest for endangering the welfare of a minor.
- minor
- önemi az
- minor
- {i} (üniversitede) yardımcı branş. 3
- minor
- (Tıp) Küçük (Parvus'un komparatif şekli), minoris
- minor
- azınlığa ait
- minor
- {s} ikinci derecede
- minor
- {i} reşit olmayan kimse
Tom'un çalıştığı bar reşit olmayan kimselere alkollü içki sattığı için ruhsatını kaybetti.
- The bar where Tom works lost its license because they had been selling alcoholic drinks to minors.
- minor
- küçük, önemsiz ikincil
- minor
- {s} müz. minör
- minor
- yarım derece
- minor activity
- (Askeri) TALİ FAALİYET: Bir tesisin içinde veya dışında bulunabilen levazım askeri yiyecek mağazaları (sales commissaries) veya ordudonatım atölyeleri (ordnance shops) gibi, yaptığı iş bakımından, esas faaliyete kıyasla küçük olan faaliyetler
- minor asian
- küçük asyalı
- minor axis ol ellipse
- elipsin küçük çapı
- minor axis ol ellipse
- elipsin küçük ekseni
- minor bend
- (Fizik) küçük dirsek
- minor coin
- (Ticaret) madeni para
- minor collections
- azınlık koleksiyonları
- minor control
- (Askeri) KÜÇÜK NİRENGİ: Bak. "Photogrammetric control"
- minor control
- (Askeri) küçük nirengi
- minor damage
- (Ticaret) önemsiz hasar
- minor difference
- küçük fark
- minor exchange
- (Elektrik, Elektronik,Teknik) tali telefon santralı
- minor faults
- küçük arızalar
- minor font
- (Bilgisayar) ikincil yazı tipi
- minor grid lines
- İkincil Kılavuz Çizgileri
- minor gridlines
- (Bilgisayar) ikincil kılavuz çizgileri
- minor in
- ikinci branş olarak almak
- minor innovation
- (Ticaret) ikinci derecede yenilik
- minor joint exercise
- (Askeri) küçük müşterek tatbikat
- minor joint exercises
- (Askeri) KÜÇÜK MÜŞTEREK TATBİKAT: Bak. "joint exercise"
- minor league
- spor ikinci lig
- minor matrix
- (Matematik) minör matris
- minor matrix
- (Bilgisayar,Matematik) küçümen matris
- minor matrix
- kucumen matris
- minor matrix
- (Matematik) küçümen dizey
- minor medical assemblage
- (Askeri) MÜTEFERRİK SEFERİ SIHHİ MALZEME GRUBU: Denizaşırı sevkiyat kodları tahsis edilmiş, kutu ve sandık gibi sıhhi ikmal maddeleri ve teçhizat topluluğu
- minor offense
- hafif suç
- minor port
- (Askeri) KÜÇÜK LİMAN: Yalnızca kıyı tekneleri ve layterlerden yük boşaltacak tesisleri bulunan bir liman. Ayrıca bakınız: "port"
- minor port
- (Askeri) küçük liman
- minor premise
- man. küçük terim
- minor premiss
- (Felsefe) küçük önerme
- minor principal stress
- minimum asal gerilme
- minor repair
- (Askeri) KÜÇÜK ONARIM: Genel olarak, büyük sökme işleri yapılmadan, malzemenin kısa zamanda tekrar çalışır duruma gelmesine imkan veren, bir iki alet kullanmak suretiyle ve pek az malzeme ile hiç malzemeye lüzum kalmadan yapılabilen ve genellikle, malzemenin, onarım için geri kademelere gönderilmesini gerektirmeyen onarım işleri
- minor repair
- (Askeri) küçük onarım
- minor repair
- (Askeri) küçük tamirat
- minor road
- ikincil yol
- minor scale
- (Muzik) minör gam
- minor scale
- müz. minör gam
- minor secondary item
- (Askeri) İKİNCİ DERECE TALİ MADDE: Birinci derecede madde veya ikinci derecede ana madde olarak sınıflandırılmış bir madde
- minor secondary item
- (Askeri) ikinci derece madde
- minor sentence
- (Dilbilim) ikincil tümce
- minor tactics
- (Askeri) KÜÇÜK TAKTİK: Ufak kuvvetlerin veya yalnız bir sınıftan teşekkül eden kuvvetlerin taktiği
- minor tactics
- (Askeri) küçük taktik
- minor term
- man. küçük terim
- minor tranquillizers
- (Pisikoloji, Ruhbilim) hafif trankilizanlar
- minor unit
- İkincil Birim
- minor work project
- (Askeri) dar kapsamlı iş projeleri
- principal minor
- asal altbelirten
- principal minor
- (Matematik) esas minör
- the minor prophets
- son oniki yazar (İncil)
- undergraduate minor
- (Eğitim) yan alan