Excessive indulgence spoiled the child.
- Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.
Drinking excessive and extreme amounts of water can result in water intoxication, a potentially fatal condition.
- Suyu ölçüsüz ve aşırı miktarda içmek su zehirlenmesi ile sonuçlanabilir, potansiyel olarak ölümcül bir durum.
Tom's job creates extreme stress.
- Tom'un işi aşırı stress yaratıyor.
He sometimes wished to go to extremes.
- O, bazen aşırıya kaçmak istiyordu.
The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store.
- Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.
There is an acute shortage of water.
- Aşırı bir su sıkıntısı var.
Most of the food we buy in supermarkets is overpackaged.
- Süpermarketlerde aldığımız yiyeceklerden çoğu aşırı paketlenmiş.
Superconductivity is a physical property.
- Aşırıiletkenlik fiziksel bir özelliktir.
Avoid smoking excessively.
- Aşırı sigara içmekten sakının.
The extremists refused to negotiate.
- Aşırı kişiler müzakere etmeyi reddettiler.
Muslims are portrayed like extremists that want to kill all non-Muslims.
- Müslümanlar, tüm gayrimüslimleri öldürmek isteyen aşırılık yanlıları gibi canlandırılıyor.
Mary wears too much makeup.
- Mary aşırı makyaj yapıyor.
My father rarely goes to extremes.
- Baban nadiren aşırıya kaçar.
He is the kind of man who cannot do anything in moderation, but always goes to extremes.
- O, aşırıya kaçmadan bir şey yapamayan adam türüdür, ama her zaman aşırı gider.
Excessive indulgence spoiled the child.
- Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.
Please refrain from excessive drinking.
- Lütfen aşırı içki içmekten kaçın.
Ann is exceedingly fond of chocolate.
- Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.
He made desperate efforts to reach the shore.
- O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.
Her nose is abnormally large.
- Onun burnu aşırı derecede büyük.
Tom is a filthy liar.
- Tom bir aşırı yalancı.
Tom is filthy rich now.
- Tom şimdi aşırı zengin.
Tom has agreed to pay a rather steep price for that painting.
- Tom, bu resim için oldukça aşırı bir fiyat ödemeyi kabul etti.
Tom seems to be hyperventilating.
- Tom aşırı heyecanlanıyor gibi görünüyor.
The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel.
- Yakıt maliyetinden dolayı deniz aşırı ülkelere uçuş maliyet arttı.
The confused mind is the mind that, thinking something over, congeals in one place.
- Karışık akıl, bir şeyi aşırı düşünen, bir yerde pıhtılaşan akıldır.
It's awfully expensive.
- Aşırı derecede pahalı.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
Tom took an overdose of sleeping pills.
- Tom aşırı dozda uyku hapları aldı.
She visits us every other day.
- O, gün aşırı bizi ziyaret eder.
He goes fishing every other day.
- O, gün aşırı balık tutmaya gider.
Marie blushed exceedingly, lowered her head, and made no reply.
- Marie aşırı derecede kızardı, başını indirdi ve hiç karşılık vermedi.
She is exceedingly sensitive to the cold.
- O, soğuğa aşırı duyarlıdır.
Tom seems extremely excited.
- Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.
Mary is extremely attractive.
- Mary aşırı derecede çekici.
This week has been terribly busy for both of us.
- Bu hafta her ikimiz için de aşırı yoğundu.
It's terribly expensive.
- Aşırı derecede pahalı.
I laughed very hard when I saw that.
- Onu gördüğümde çok aşırı güldüm.
This is extremely hard for him.
- Bu onun için aşırı derecede zordur.
Years of heavy drinking has left John with a beer gut.
- Yıllarca süren aşırı içki John'da bir bira göbeği yaptı.
I had a splitting headache.
- Aşırı bir başağrım vardı.
I enjoyed myself enormously, believe me.
- Aşırı derecede eğlendim, inan bana.
She asked me for an unreasonable sum of money.
- Benden aşırı miktarda para istedi.