aşırılık

listen to the pronunciation of aşırılık
Türkisch - Englisch
{i} extremism
{i} excess
extravagance
deadliness
dissipation
exaggeration
extreme
intenseness
vagary
insobriety
exorbitance
intemperance
frenzy
excessiveness, extremism
intension
excessiveness
rampancy
exaggerate
inordinateness
immoderation
immoderateness
vagaries
nimiety
immoderate
immoderacy
exorbitant
aşırı
excessive

Excessive indulgence spoiled the child. - Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.

Drinking excessive and extreme amounts of water can result in water intoxication, a potentially fatal condition. - Suyu ölçüsüz ve aşırı miktarda içmek su zehirlenmesi ile sonuçlanabilir, potansiyel olarak ölümcül bir durum.

aşırı
{s} extreme

Your proposal is a bit extreme. - Öneriniz biraz aşırı.

Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures. - İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.

aşırılık yapan kimse
extremist
aşırı
excessive, extreme, exorbitant, moderate; fulsome; steep, stiff, extortionate; excessively, extremely
aşırı
{s} exorbitant
aşırı
{s} outrageous

The store where we used to buy those started charging outrageous prices, so we had to find another store. - Onları satın aldığımız mağaza, aşırı yüksek fiyat koymaya başladı, o yüzden başka bir mağaza bulmak zorunda kaldık.

aşırı
{s} violent
aşırı
{s} acute

There is an acute shortage of water. - Aşırı bir su sıkıntısı var.

aşırı
{s} intense
aşırı
shocking
aşırı
beyond
aşırı
{s} super

Superconductivity is a physical property. - Aşırıiletkenlik fiziksel bir özelliktir.

Tom was super impressed. - Tom aşırı etkilenmişti.

aşırı
excessively

Avoid smoking excessively. - Aşırı sigara içmekten sakının.

aşırı
extremist

Muslims are portrayed like extremists that want to kill all non-Muslims. - Müslümanlar, tüm gayrimüslimleri öldürmek isteyen aşırılık yanlıları gibi canlandırılıyor.

The extremists refused to negotiate. - Aşırı kişiler müzakere etmeyi reddettiler.

aşırı
{s} disproportionate
aşırı
{s} ferocious
aşırı
stiff
aşırı
too much

Mary wears too much makeup. - Mary aşırı makyaj yapıyor.

aşırı
extremes

He is the kind of man who cannot do anything in moderation, but always goes to extremes. - O, aşırıya kaçmadan bir şey yapamayan adam türüdür, ama her zaman aşırı gider.

Tom is apt to go to extremes. - Tom aşırılara gitmeye eğilimlidir.

aşırı
radical
aşırı
excess

Excessive indulgence spoiled the child. - Aşırı düşkünlük çocuğu şımarttı.

Excess of politeness is annoying. - Kibarlığın aşırıya kaçması can sıkıcı.

aşırı
unbridled
aşırı
{s} fond

Ann is exceedingly fond of chocolate. - Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.

aşırı
{s} desperate

He made desperate efforts to reach the shore. - O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.

aşırı
abnormal

Her nose is abnormally large. - Onun burnu aşırı derecede büyük.

aşırı
filthy

Tom is a filthy liar. - Tom bir aşırı yalancı.

Tom is filthy rich now. - Tom şimdi aşırı zengin.

aşırı
trop
aşırı
redundant
aşırı
towering
aşırı
{s} fucking
aşırı
{s} camp
aşırı
too -
aşırı
fancy
aşırı
steep

Tom has agreed to pay a rather steep price for that painting. - Tom, bu resim için oldukça aşırı bir fiyat ödemeyi kabul etti.

aşırı
past all reason
aşırı
undue
aşırı
unrestrained
aşırı
unduly
aşırı
mortal
aşırı
astronomic
aşırı
overmuch
aşırı
fulsome
aşırı
astronomical
aşırı
hyper

Tom seems to be hyperventilating. - Tom aşırı heyecanlanıyor gibi görünüyor.

aşırı
extravagant
aşırı
in excess
aşırı
over

Dalida died from an overdose of sleeping pills. - Dalida aşırı dozda uyku hapından öldü.

The confused mind is the mind that, thinking something over, congeals in one place. - Karışık akıl, bir şeyi aşırı düşünen, bir yerde pıhtılaşan akıldır.

aşırı
hyper-
aşırı
unrestricted
aşırı
ultra
aşırı
fierce
aşırı
awfully

It's awfully expensive. - Aşırı derecede pahalı.

aşırı
overdone
aşırı
beyond all reason
aşırı
up to the eyes in
aşırı
extortionate
aşırı
surplus
aşırı
ultra-
aşırı
too

Man, too, has been given protective devices against extreme temperatures. - İnsana da aşırı sıcaklıklara karşı koruyucu cihazlar verilmektedir.

In Thailand it has already become too dry to grow rice in some parts of the country. - Tayland'da ülkenin bazı kısımları pirinç yetiştirmek için şimdiden aşırı kuru hale geldi.

aşırı
the more the more
aşırı
over-
aşırı
every other day

My mother takes a bath every other day. - Annem gün aşırı banyo yapar.

He goes fishing every other day. - O, gün aşırı balık tutmaya gider.

şaşkınlık, hayret, aşırılık bildirir
surprise, surprise, tells extremists
aşırı
exceeding

She is exceedingly sensitive to the cold. - O, soğuğa aşırı duyarlıdır.

Ann is exceedingly fond of chocolate. - Ann aşırı derecede çikolataya düşkün.

aşırı
exquisite
aşırı
like hell
aşırı
desperately
aşırı
cruelly
aşırı
extremely

Tom seems extremely excited. - Tom aşırı derecede heyecanlı görünüyor.

Mary is extremely attractive. - Mary aşırı derecede çekici.

aşırı
hell of
aşırı
confoundedly
aşırı
excessive, extreme
aşırı
devilish
aşırı
crusted
aşırı
exaggerated
aşırı
terribly

It's terribly expensive. - Aşırı derecede pahalı.

This week has been terribly busy for both of us. - Bu hafta her ikimiz için de aşırı yoğundu.

aşırı
precious
aşırı
hard

I laughed very hard when I saw that. - Onu gördüğümde çok aşırı güldüm.

He's thought long and hard for this election. Very long and hard for the country he loves. - O, bu seçim için uzun ve aşırı düşündü. Sevdiği ülke için çok uzun ve aşırı düşündü.

aşırı
every other: gün aşırı every other day
aşırı
over, beyond
aşırı
excessively, extremely
aşırı
hell
aşırı
deep
aşırı
damned
aşırı
dead
aşırı
heavy

Years of heavy drinking has left John with a beer gut. - Yıllarca süren aşırı içki John'da bir bira göbeği yaptı.

aşırı
filthily
aşırı
beastly
aşırı
terrible
aşırı
extravagantly
aşırı
{s} inordinate
aşırı
{s} breakneck
aşırı
{s} high
aşırı
{s} immoderate
aşırı
intemperate
aşırı
{s} unbounded
aşırı
{s} intensive
aşırı
{s} horrendous
aşırı
{s} horrific
aşırı
{s} thick
aşırı
thundering
aşırı
{s} overweening
aşırı
{s} unconscionable
aşırı
{s} unmeasured
aşırı
roaring
aşırı
{s} splitting

I had a splitting headache. - Aşırı bir başağrım vardı.

aşırı
enormous

I enjoyed myself enormously, believe me. - Aşırı derecede eğlendim, inan bana.

aşırı
{s} unreasonable

She asked me for an unreasonable sum of money. - Benden aşırı miktarda para istedi.

aşırı
like sin
aşırı
{s} unco
aşırı
{s} sloppy
Türkisch - Türkisch
aşırılık
Favoriten