ağla

listen to the pronunciation of ağla
Türkisch - Englisch
{f} weep

My mother did nothing but weep. - Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

She began to grumble and then to weep. - Söylenmeye ve ardından ağlamaya başladı.

{f} cry

She began to cry in a loud voice. - O, yüksek bir sesle ağlamaya başladı.

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmıyor.

bewail
{f} crying

I could not stop myself from crying aloud. - Yüksek sesle ağlamaktan kendimi alamadım.

The baby ceased crying. - Bebek ağlamayı kesti.

{f} tearing
{f} wail
{f} weeping

We were eating while weeping. - Ağlarken yemek yiyorduk.

I cannot hear such a story without weeping. - O tür bir hikayeyi ağlamadan dinleyemiyorum.

bewall
{f} wept

He wept over his daughter's death. - Kızının ölümü üzerine ağladı.

He neither spoke nor wept, but went out in silence. - O, ne konuştu nede ağladı, sessizce dışarı çıktı.

cry for

I know that you still cry for me sometimes. - Ara sıra hâlâ benim için ağladığını biliyorum.

John says when he dies he doesn't want anyone to cry for him. - John öldüğü zaman hiç kimsenin onun için ağlamasını istemediğini söylüyor.

{f} wailing
ağlamak
cry

The girl did nothing but cry. - Kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

She does nothing but cry. - O, ağlamaktan başka bir şey yapmaz.

{i} network

The profane language used on network television makes many parents with young children not want to subscribe to cable. - Ağ televizyonda kullanılan saygısız dil küçük çocuklu ebeveynlerin kabloluya abone olmayı istememelerine sebep oluyor.

There may be a killer who looks harmless in any social network. - Sosyal ağlarda zararsız bir kişi gibi görünen bir katil olabilir.

web

You mustn't swallow unreliable information that's on the Web. - İnternet ağındaki güvenilmez bilgilere inanmamalısın.

Have you ever seen a spider spinning its web? - Hiç ağını ören bir örümcek gördün mü?

ağlamak
{f} weep

The poor little girl did nothing but weep. - Zavallı küçük kız ağlamaktan başka bir şey yapmadı.

My mother did nothing but weep. - Annem, ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.

net

There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them. - Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.

There may be a killer who looks harmless in any social network. - Sosyal ağlarda zararsız bir kişi gibi görünen bir katil olabilir.

{i} tissue
ağlamak
wail
spider

The bite of this spider causes intense pain. - Bu örümceğin ısırması şiddetli ağrıya sebep olur.

This type of spider doesn't weave a web. - Bu türde örümcekler ağ örmezler.

ağlamak
shed tears
ağlamak
to weep, to cry; to weep, to mourn (for); to complain, to whine, to moan
ağlamak
snivel
(Bilgisayar) node
nett
(Matematik) reticle
grit

Tom is gritting his teeth in obvious pain. - Tom ağrıyan dişlerini gıcırdatıyor.

(Denizbilim) bunt
{i} trawl
crotch
ağlamak
complain
ağlamak
mourn for
ağlamak
whine
ağlamak
cry for
ağlamak
whinge
reticulum
ağlamak
bewail
ağlamak
waul
(Giyim) Crotch (of trousers)
ağlamak
to cry
net; network; (tuzak) net, mesh; (örümcek ağı) web, cobweb
mesh
diffraction grating
fishnet
reticular
filet
net for catching fish
netting
dragnet
graticule
network; spider's web; cobweb
{i} gin
{i} plexus
rete
driftnet
{i} system

Our company has a well organized system of 200 sales offices, located all over Japan. - Şirketimiz, tüm Japonya'da konuşlanan, iyi organize edilmiş 200 satış ofisi ağına sahiptir.

The tree's root system stretches over thirty meters. - Ağacın kök sistemi otuz metre boyunca uzanır.

{i} cobweb

There is a big cobweb in the corner. - Köşede büyük bir örümcek ağı var.

Laws are like cobwebs, which may catch small flies, but let wasps and hornets break through. - Yasalar örümcek ağı gibidir, küçük sinekleri yakalayabilirler fakat yaban arısı ve eşek arılarının geçmesine izin verirler.

ağlamak
give a cry; pule
ağlamak
(for a tree) to weep. Ağlamayan çocuğa meme vermezler. (Atasözü) The wheel that squeaks gets the grease. ağlayası gelmek to feel like crying
ağlamak
whimper; yammer
ağlamak
to weep, shed tears, cry
ağlamak
to complain, whine (about)
ağlamak
to weep, mourn (for)
ağlamak
pipe one's eye
ağlamak
{f} mourn
ağlamak
give a cry
ağlamak
{f} pule
ağlamak
be in tears
ağlamak
{f} whimper
ağlamak
{f} yammer
Türkisch - Türkisch

Definition von ağla im Türkisch Türkisch wörterbuch

ağlamak
Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık aldanma vb.nin etkisiyle göz yaşı dökmek: "Ağlama ölü için, ağla diri için."- Atasözü
apışlık
Ağlamak
(Osmanlı Dönemi) HENN
Ağlamak
(Osmanlı Dönemi) HENÎN
Örümcek gibi birtakım hayvanların salgılarıyla oluşturdukları örgü
Tuzak
Oyun alanını ortadan ikiye bölen iple yapılmış örgü
Çaprazlama örgü ile yapılan ve kale direkleri arkasına gerilen örgü, file
İplik, sicim, tel gibi ince şeylerden kafes biçiminde yapılmış örgü. Örümcek gibi birtakım hayvanların salgılarıyla oluşturdukları örgü. Ülke yüzeyine yaygınlaştırılmış örgü, şebeke
Oyun alanını ortadan ikiye bölen iple yapılmışörgü
Ak
Pantolonun apış arasına gelen yeri
Bilgisayar ağı değişik yerlerdeki bilgisayar sistemlerini birbirine bağlayan bir veri iletişim sistemi
Oyun alanını ortadan ikiye bölen veya kale direkleri arkasına gerilen, iple yapılmış örgü. Çaprazlama örgü ile yapılan ve kale direkleri arkasına gerilen örgü, file
Ülke yüzeyine yaygınlaştırılmış örgü, şebeke
Tuzak: "Onu, ağına düşmüş bir av gibi ne öldürdü, ne ondurdu."- S. Ayverdi
Kafes biçimindeki örgü
Donun veya pantolonun apış arasına gelen yeri, apışlık
İplik, sicim, tel gibi ince şeylerden kafes biçiminde yapılmış örgü
Beyaz, ak
ağlamak
Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık aldanma vb.nin etkisiyle göz yaşı dökmek
ağlamak
Sızlanmak, yakınmak: "Utanç ve kahırdan, yumruklarını ısıra ısıra bir zaman ağladı."- A. İlhan
ağlamak
Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak
ağlamak
Sızlanmak, yakınmak
ağlamak
Bir duruma üzülmek
ağla
Favoriten