ağızlık

listen to the pronunciation of ağızlık
Türkisch - Englisch
etc.; cigarette holder
spout that controls the flow of a liquid from a pipe
smoking paraphernalia
open water pipe with a valve
stone ring around the mouth of a well
cover of leaves put over a full fruit basket
text. shed
funnel
cigarette holder
device into which a cigarette is placed and smoked; nozzle
mouthpiece in musical instruments
mouthpiece (of a pipe, a trumpet, a telephone)
cigarette holder; mouthpiece; (hayvan) muzzle; funnel huni
appliance put into or over the mouth of an animal, muzzle
(Muzik) mouth piece
latch
mouthpiece
{i} nozzle
muzzle

Why doesn't your dog wear a muzzle? - Köpeğin neden bir ağızlık takmıyor?

ağız
{i} mouth

Tom's mother told him not to talk with his mouth full. - Tom'un annesi ona dolu ağızla konuşmamasını söyledi.

Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes? - Neden kadınlar gözlerine makyaj yaparken ağızlarını açıyor?

ağız
{i} dialect
ağız
{i} opening
ağızlık takmak
muzzle
ağızlık takmak
(hayvana) to muzzle
ağız
{i} lip
ağız
{i} orifice
ağız
{i} jaw
ağız
dialect; regional accent
ağız
{i} accent
ağız
{s} oral

Having good oral hygiene is important. - İyi ağız hijenine sahip olmak önemlidir.

ağız
first milk
ağız
idiom
ağız
(Dilbilim) variety
ağız
(Askeri,Teknik) nozzle
ağız
brim
ağız
register
ağız
(Dilbilim) vocational slang
ağız
port
ağız
rim
ağız
jet
ağız
persuasive talk
ağız
junction
ağız
muzzle (gun)
ağız
intake
ağız
outlet
ağız
trap
ağız
maw
ağız
aditus
ağız
inlet
ağız
local language
ağız
beestings
ağız
foramen
ağız
muzzle (of a gun)
ağız
intersection, corner (of roads)
ağız
mouth or mouthlike opening (Zoology); jaws; opening
ağız
cutting edge, blade (of a knife)
ağız
first milk, beestings, colostrum
ağız
brink
ağız
mus. regional form
ağız
rim, brim (of a cup or an opening)
ağız
time: iki ağız twice. üç ağız three times
ağız
ventage
ağız
brink; muzzle
ağız
vent
ağız
facial feature above the chin and below the nose; stoma
ağız
counterbore
ağız
persuasive talk, forceful way of speaking
ağız
edge
ağız
keen edge
ağız
barrel end of a firearm; beak; chop
ağız
embouchure; gob
ağız
{i} gob
ağız
potato trap
ağız
beestings,biestings
ağız
{i} chop
ağız
{i} kisser
ağız
muzzle of a gun
ağız
bill
ağız
yap
ağız
os
ağız
{i} beak
ağız
{i} jaws
ağız
shibboleth
ağız
cutting edge
ağız
{i} embouchure
ağız
{i} debouchment
üzgeçli ağızlık
(bahçe sulama kovası) rose
Türkisch - Türkisch
Yemiş küfelerinin üzerine yapraklı dallarla yapılan kapak
Yemiş küfelerinin üzerine yapraklıdallarla yapılan kapak
Su tesisatında su alıp vermeye yarayan vanalı uç
Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç
Bir şeyin başladığı yer
Dokumacılıkta çözgünün açılıp kapandığı ve içinde mekiğin geçtiği yer
Huni
Nefesli çalgılarda ağza gelen yer
Kuyu bileziği
Telefon vb. cihazlarda ağza yaklaştırılan bölüm
Su tesisatında su alıp vermeye yarayan vanalıuç
Bir ucuna sigara takılan, öbür ucundan nefes çekilen çubuk biçimindeki araç: "Kiraz, bilir miydi ki günün birinde tütün diye bir ot çıkacak ve insanlar bunu içmek için dallarını kesip kesip ağızlık yapacak?"- R. H. Karay
Hayvanın ısırmasına, zararlı bir şey yemesine engel olmak için ağzına takılan tel, deri gibi kafes
ağız
Koy, körfez, liman, yol gibi yerlerin açık yanı
Ağız
dudak
Ağız
gaga
Ağız
dehen
Ağız
şive
Ağız
fem
Ağız
(Osmanlı Dönemi) DEM
ağız
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği: "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu."- S. F. Abasıyanık
ağız
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği
ağız
Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı: "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı."- H. R. Gürpınar
ağız
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
ağız
Üslûp, ifade özelliği
ağız
Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği
ağız
Kesici aletlerin keskin yanı
ağız
Kapların veya içi boş şeylerin açık yanı
ağız
Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak
ağız
Kesici aletlerin keskin tarafı: "Çelik ağızlı, küçük gül makasını kâğıdından çıkardı."- R. H. Karay
ağız
Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü
ağız
Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap
ağız
Yavrulayan hayvanın ilk sütü
ağız
Kez, kere, defa. Üslup, ifade özelliği: "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler."- T. Buğra
ağız
Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü
ağız
Uç, kenar
ağız
Kez, kere, defa
ağız
Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü