I think they should put a heavy tax on imports.
- Sanırım onlar ithalatlara ağır bir vergi koymalılar.
The clothes soaked in water overnight were heavy.
- Suda bir gecede ıslanmış elbiseler ağırdılar.
I want to see the scene in slow motion.
- Sahneyi ağır çekimde görmek istiyorum.
It was like watching a slow motion movie.
- Ağır çekim bir film izlemek gibiydi.
Barney was wounded seriously.
- Barney ağır şekilde yaralandı.
She was not seriously injured.
- O ağır yaralı değildi.
In severe cases, cracks can form or it can snap apart.
- Ağır vakalarda çatlaklar oluşabilir ya da kırılabilir.
He was subjected to severe criticism.
- Ağır eleştiriye maruz kaldı.
The surrender terms were harsh.
- Teslim şartları ağır idi.
This is the most difficult book I have ever read.
- Bu, şimdiye kadar okuduğum en ağır kitap.
The ice is not thick enough to hold our weight.
- Buz bizim ağırlığımızı taşıyacak kadar kalın değil.
I'm strong enough to carry those heavy metal boxes.
- Bu ağır metal kutuları taşımak için yeterince güçlüyüm.
The structure isn't strong enough to support that much weight.
- Yapı bu kadar ağırlığı taşıyacak kadar güçlü değil.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
This racket of Jane's is a little heavier than the one which I bought yesterday.
- Jane'in bu raketi benim dün aldığımdan biraz daha ağır.
Gold is heavier than iron.
- Altın demirden daha ağırdır.
All these goods are heavily taxed.
- Tüm bu mallar ağır biçimde vergilendiriliyor.
I was heavily sedated.
- Ağır şekilde sakinleşmiştim.
His dog is hard of hearing.
- Onun köpeği ağır duyar.
Tom pretended to be hard of hearing.
- Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
He will fight the heavyweight champion tomorrow.
- Yarın ağır siklet şampiyonu ile karşılaşacak.
My pet dog was seriously ill.
- Benim evcil köpeğim ağır hastaydı.
Both were seriously wounded.
- Her ikisi de ağır yaralandı.
He was injured badly in the accident.
- O, kazada ağır yaralandı.
His bag was badly damaged.
- Onun çantası ağır hasar gördü.
You look very dignified.
- Çok ağırbaşlı görünüyorsun.
Tom says I look dignified.
- Tom ağırbaşlı göründüğümü söylüyor.
Tom was severely injured.
- Tom ağır biçimde yaralandı.
Tom insulted me severely, but I gave him tit for tat.
- Tom bana ağır biçimde hakaret etti ama ben ona aynen karşılık verdim.
Dan was struck and gravely injured by a truck.
- Dan bir kamyon tarafından çarpıldı ve ağır bir şekilde yaralandı.
They were burdened with heavy taxes.
- Ağır vergi yükü altındaydılar.
An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
- Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.