açmak

listen to the pronunciation of açmak
Türkisch - Englisch
open

Tom ripped open the envelope. - Zarfı açmak için yırttı.

You'll need an Allen key to open it. - Onu açmak için bir allen anahtara ihtiyacın olacak.

to open; to uncover, to bare; to unpack; to unwind; to unroll; to unfold; to unlock, to unbar, to unlatch; (radyo, ışık vb.) to turn sth on, to switch sth on, to put sth on; (sesini) to turn up;(hamur) to roll out; (işyeri) to open sth up;(konu, tartışma
untie
open up

Do you want to open up your own restaurant? - Kendi restoranını açmak ister misin?

unlock

Tom went to unlock the door, but found that it was already unlocked. - Tom kapıyı açmak için gitti fakat o zaten açıktı.

I want to unlock your secrets. - Ben senin sırlarının kilidini açmak istiyorum.

turn on

The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV. - Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.

Don't you want to turn on the light? - Işığı açmak istemiyor musun?

clear
clear away
disclose
slang to appeal (to). Açtı ağzını, yumdu gözünü. (Konuşma Dili) He lost his temper and hollered./He flew off the handle
slang to go away, clear out
to construct and open (a road)
elaborate
unfold
to clear away, break through (an obstruction) and open
to turn on, switch on
undo
whet
to whet, sharpen (one's appetite)
to sharpen (a pencil)
uncover
to explain more fully
(for weather) to clear up, become good
unclose
open , power on , turn on , switch on
to open out, spread out, unfold
unfurl
(hava) clear off
expand
to roll out (dough)
to relieve, free (one) from embarrassment or shyness
clear up
unwrap
spread out
to set, spread (a sail); to unfurl (a flag)
to unlock; to unbar, unlatch
to begin, open (war, a meeting, a conversation)
(kangal) uncurl
(for a flower or leaf) to open
to widen (an interval, the space between)
open out
bring up in conversation
to lighten (a color or the general effect of a room)
ring up
to draw aside, lift, drop (a veil, a covering)
switch on
sharpen
unbind
(kartlarını) lead
to suit, go well with (a person); to lighten (a person's complexion)
to clear (land), break up (ground)
(iğne) unpin
to disclose
to untie, undo (a knot)
to open up, cut through (and make a door or window in a wall)
{f} fade
turn

The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV. - Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.

But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out. - Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.

{f} institute
{f} site
turn up
put
display
drill
deploy
suit

I had to open my suitcase. - Bavulumu açmak zorunda kaldım.

I have to unpack my suitcases. - Bavullarımı açmak zorundayım.

turn something on
bloom

These flowers are just about to bloom. - Bu çiçekler çiçek açmak üzereler.

begin
roll out
(deyim) make up
hungry

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

Babies cry when they are hungry. - Bebekler aç olduklarında ağlarlar.

dava açmak
sue

I don't want to sue them. - Onlara dava açmak istemiyorum.

I don't want to sue her. - Ona dava açmak istemiyorum.

çiçek açmak
blossom

The cherry trees are about to blossom. - Kiraz ağaçları çiçek açmak üzere

açma
{i} opening

Where did he ever come up with the notion of opening a branch? - O, şu ana kadar nerede yeni bir şube açma fikrini ileri sürdü?

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

açma
{i} disclosure
açmak (bavul)
open
açmak (delik)
prick
oturum açmak
(Bilgisayar) log on
hunger

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

Because of hunger and fatigue, the dog finally died. - Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.

dava açmak
prosecute
vidaya diş açmak
thread
pozisyon açmak
Create a position, open a position
Elektrikli alet açmak
turn on
dava açmak
litigate
dava açmak
call
delik açmak
slot
kanal açmak
ditching
kanat açmak
protect
manivela ile açmak
prize
paketini açmak
unwrap
telefon açmak
phone
yarık açmak
slot
Elektrikli alet açmak
switch on
Elektrikli alet açmak
put on
akreditif açmak
accredit
(Tıp) fast

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

The file cabinet drawers are open. - Dosya dolabı çekmeceleri açıktır.

(Bilgisayar) bloom

Tulips will bloom soon. - Laleler yakında çiçek açacaklar.

The roses are in bloom. - Güller çiçek açmışlar.

açma
extension
açma
deforestation
açma
a kind of bun
bahis açmak
bring up
bayrak açmak
unfurl
biraz açmak
half-open
birdenbire açmak
spring
dava açmak
(Kanun) maintain an action
dava açmak
bring a suit
dava açmak
(Kanun) take an action
dava açmak
claim against
dava açmak
(Kanun) suit
dava açmak
go law
dava açmak
file a lawsuit
dava açmak
(Kanun) bring a law suit
dava açmak
(Kanun) open an action
dava açmak
(Kanun) institute proceedings
dava açmak
open a case
dava açmak
(Kanun) bring an action
dava açmak
(Kanun) file a suit against
dava açmak
(Kanun) file a legal action
dava açmak
(Kanun) sue a law suit
dava açmak
(Kanun) bring before the court
dava açmak
(Kanun) implead
dava açmak
(Kanun) file
dava açmak
bring a suit against
dava açmak
bring a lawsuit
dava açmak
(Kanun) file a court case
dava açmak
(Kanun) open a law suit
dava açmak
(Latin) causare
dava açmak
(Kanun) convene
delik açmak
pierce
delik açmak
make a hole
delik açmak
empierce
delik açmak
burrow
delik açmak
perforate
delik açmak
trepan
delik açmak
bore a hole in
derin yara açmak
gash
dert açmak
cause trouble
dosya açmak
open a file
hamur açmak
roll out dough
kalem açmak
sharpen a pencil
kilidini açmak
unlock

I want to unlock your secrets. - Ben senin sırlarının kilidini açmak istiyorum.

kredi açmak
accredit
kuyu açmak
dig a well
kuyu açmak
dig a pit
lamba açmak
gouge
matkap ile delik açmak
drill
mendil açmak
beg
oluk açmak
chase
oluk açmak
gouge
oluk açmak
flute
oturum açmak
(Bilgisayar) log-in
oturum açmak
(Bilgisayar) logon
oturum açmak
(Bilgisayar) sign-on
oturum açmak
(Bilgisayar) login
oturum açmak
sign on
oyuk açmak
slot
paket açmak
open
parantez açmak
digress
parantez açmak
bracket
semsiye açmak
open
sergi açmak
hold an exhibition
sistemi açmak
(Askeri) log on
sivri bir şeyle açmak
pick
tarla açmak
clear-cut
telefon açmak
call
telefon açmak
telephone
telefon açmak
ring up
telefonu açmak
answer
telefonu açmak
pick up
yatak açmak
gain
yelken açmak
(Askeri) set sail for
yelken açmak
hoist sails
yelken açmak
hoist sail
yelken açmak
get under way
yolu açmak
(deyim) give way to
yuva açmak
gain
zorla açmak
break open
zorla yol açmak
(deyim) break into
çiçek açmak
(deyim) bring into blossom
çiçek açmak
bust out
çiçek açmak
(deyim) bring into flower
çiçek açmak
be in flower
çiçek açmak
be in blossom
çiçek açmak
blossome
unseal
unveil

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

switch on

Tom stood at the door, flipping the light switch on and off. - Tom kapıda durdu, ışık anahtarının açık ve kapalı olmasına baktı.

He knows how to switch on the lamp. - O, lambayı nasıl açacağını biliyor.

unfold

Tom unfolded the blanket and wrapped it around himself. - Tom battaniyeyi açtı ve onu kendi etrafına sardı.

Tom opened the envelope, pulled out the letter and unfolded it. - Tom zarfı açtı, mektubu çıkardı ve onu açtı.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Don't sleep with the windows open. - Pencereler açık uyuma.

Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout. - Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

Please turn on the radio. - Lütfen radyoyu açar mısın?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony. - Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.

Would you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

unpin
roll out
famished

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

unfurl
{f} opened

When he opened the door he had nothing on but the TV. - Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.

He opened a checking account with the bank. - O, bankada bir çek hesabı açtı.

tune in on
unpack

I have just arrived. I haven't even unpacked my bags. - Daha yeni geldim. Çantalarımı bile açmadım.

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

clear off
uncover

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

disclose

No financial details were disclosed. - Hiçbir mali ayrıntı açıklanmadı.

You ought not to have disclosed the secret. - Sırrı açıklamamalıydın.

{f} switching on
kilit açmak
unlock
çiçek açmak
bloom

These flowers are just about to bloom. - Bu çiçekler çiçek açmak üzereler.

kilidi açmak
unlock
arasını açmak
open call
power on
rol out
turn#on
expose

Fadil exposed his dark secret. - Fadıl karanlık sırrını açıkladı.

Tom was going to expose us. - Tom bizi açığa çıkaracaktı.

power#on
açma
switching on
gol perdesini açmak
open the scoring
gözlerini fal taşı gibi açmak
As your eyes move to turn fortunes
Türkisch - Türkisch
Düğümü, dolaşmış veya iliklenmiş bu durumdan kurtarmak
Satranç, poker vb. oyunları başlatmak
Yakışmak, güzel göstermek
Birbirinden uzaklaştırmak
Bir konu ile ilgili konuşmak
Engeli kaldırmak
Alışverişi başlatmak
Bir toplantıyı başlatmak
Bir aygıtı, bir düzeni çalışır duruma getirmek
Bir kuruluşu, bir iş yerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak
Beğenmek
Ferahlık vermek
Yarmak
Bir aygıtı, bir düzeni vb.ini çalışır duruma getirmek
Çevresini genişletmek
Yapmak, düzenlemek
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek: "Size derdimi açmaya geldim."- F. R. Atay
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak
Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak: "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı."- M. Ş. Esendal
Savaşla almak, fethetmek
Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek: "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu."- R. N. Güntekin
Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak
Ayırmak, tahsis etmek
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak: "Örtüyü açmaya mecburum."- R. H. Karay
Rengin koyuluğunu azaltmak
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek
Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek: "Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı."- S. F. Abasıyanık
Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak
Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek
Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
Geçit vermek
Bir şeyi veya bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak
Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Çevresini genişletmek
Görünür duruma getirmek
(Osmanlı Dönemi) BAKR
(Osmanlı Dönemi) NEFŞ
(Osmanlı Dönemi) TEFLİC
(Osmanlı Dönemi) HALL
(Osmanlı Dönemi) KAŞ'
(Osmanlı Dönemi) TAYY
(Osmanlı Dönemi) FETTE
(Osmanlı Dönemi) KAŞT
(Osmanlı Dönemi) TAHLİL
(Osmanlı Dönemi) KEŞF
çözmek
(Osmanlı Dönemi) İFRAC
(Osmanlı Dönemi) FAGR
(Osmanlı Dönemi) küşad
Açma
teftih
Açma
ikame
Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açma
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı çörek
açma
Ormandan ağaç kesme yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
açma
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı simit
açma
Normalden fazla pozlanmış ve geliştirme banyosundan etkilenmiş film ya da baskılardaki yoğunluğun kimyasal yöntemlerle azaltılması
açma
Açmak işi
açma
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
açma
Bir tür susamsız ve yağlı simit
Englisch - Türkisch

Definition von açmak im Englisch Türkisch wörterbuch

dava açmak
Sue, bring an action against, file a claim, take action, press a charge, enter an action, go to law, make a plea, present a case, litigate
açmak
Favoriten