açma

listen to the pronunciation of açma
Türkisch - Englisch
{i} opening

She succeeded in opening the box. - Kutuyu açmayı başardı.

Where did he ever come up with the notion of opening a branch? - O, şu ana kadar nerede yeni bir şube açma fikrini ileri sürdü?

{i} disclosure
opening; clearing; deforestation; a kind of bun; reduction of print pastes
clearance
undoing
inauguration
spreading
a savory bun
a clearing
extension
deforestation
a kind of bun
switching on
decompression
power on
hungry

Babies cry when they are hungry. - Bebekler aç olduklarında ağlarlar.

He whispered to me that he was hungry. - O, bana aç olduğunu fısıldadı.

açmak
open

You'll need an Allen key to open it. - Onu açmak için bir allen anahtara ihtiyacın olacak.

Tom ripped open the envelope. - Zarfı açmak için yırttı.

açma makinesi
willow
açma banyosu
bleaching bath
açma kapama
push-pull
açma kapama
on off
açma patı
reduction paste
hunger

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Some people in the world suffer from hunger. - Dünyada bazı insanlar, açlıktan çeker.

açmak
{f} fade
açmak
to open; to uncover, to bare; to unpack; to unwind; to unroll; to unfold; to unlock, to unbar, to unlatch; (radyo, ışık vb.) to turn sth on, to switch sth on, to put sth on; (sesini) to turn up;(hamur) to roll out; (işyeri) to open sth up;(konu, tartışma
açmak
untie
açmak
open up

Do you want to open up your own restaurant? - Kendi restoranını açmak ister misin?

açmak
unlock

I want to unlock your secrets. - Ben senin sırlarının kilidini açmak istiyorum.

Tom went to unlock the door, but found that it was already unlocked. - Tom kapıyı açmak için gitti fakat o zaten açıktı.

açmak
turn on

Don't you want to turn on the light? - Işığı açmak istemiyor musun?

I pushed the button to turn on the radio. - Radyoyu açmak için düğmeye bastım.

açmak
turn

But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out. - Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.

The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV. - Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.

açmak
{f} uncover
açmak
{f} institute
açmak
spread out
gözünü açma
disenchantment
çiçek açma
bloom

The cherry trees are getting ready to bloom. - Kiraz ağaçları çiçek açmaya hazırlanıyor.

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

açmak
{f} site
açmak
turn up
(Tıp) fast

I can describe China, especially in relation to big cities like Beijing, in one sentence - China is a country whose pace of life is both fast and leisurely. - Ben, özellikle Pekin gibi büyük şehirler ile ilgili olarak Çin'i tek bir cümleyle açıklayabilirim. - Çin, yaşam hızı hem hızlı hem de keyifli bir ülkedir.

Fadil opened a fast-food restaurant. - Fadil bir fast-food restoran açtı.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

Tom spent fifteen minutes trying to pry open the drawer with a crowbar, but he couldn't get it opened. - Tom çekmeceyi bir levye ile kaldırarak açmaya çalışarak on beş dakika harcadı fakat onu açamadı.

She was careful opening the drawer. - O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.

(Bilgisayar) bloom

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

açmak
put
açmak
display
açmak
drill
açmak
deploy
açmak
suit

I have to unpack my suitcases. - Bavullarımı açmak zorundayım.

I had to open my suitcase. - Bavulumu açmak zorunda kaldım.

açmak
turn something on
açmak
bloom

These flowers are just about to bloom. - Bu çiçekler çiçek açmak üzereler.

açmak
clear up
açmak
begin
açmak
roll out
açmak
(deyim) make up
açmak
usher
açmak
switch
açmak
tune on
açmak
clear off
açmak
amplify
açmak
wage
açmak
appeal
açmak
commence
açmak
(Havacılık) trip
açmak
wind up
dava açma
petitioning
dava açma
(Ticaret) litigation
delik açma
boring
delik açma
drilling
delik açma
piercing
delik açma
perforating
delik açma
perforation
delik açma aleti
gimlet
delik açma aleti
borer
dosya açma
(Bilgisayar) open a file
enine açma donanımı
(Teknik,Tekstil) expander
enine açma roliği
(Teknik,Tekstil) expander roller
enine açma valsi
(Teknik,Tekstil) expander roller
gedik açma
(Askeri) breaching
gedik açma
(Askeri) hasty breaching
hendek açma
ditching
hendek açma makinesi
trencher
kendini açma
(Pisikoloji, Ruhbilim) self-disclosure
konik havşa açma
(Mekanik) counter sinking
otomatik açma
(Bilgisayar) auto power on
oturum açma
(Bilgisayar) logon
oturum açma adı
(Bilgisayar) login name
oturum açma adı
(Bilgisayar) logon name
oturum açma alanı
(Bilgisayar) log on to
oturum açma başarısız
(Bilgisayar) login failed
oturum açma düzeyi
(Bilgisayar) log level
oturum açma etki alanı
(Bilgisayar) logon domain
oturum açma kimliği
(Bilgisayar) login id
oturum açma yeri
(Bilgisayar) log on to
renk açma
(Gıda) bleaching
vida açma
(Mekanik) thread cutting
vida açma
(Mekanik) screw cutting
vida açma mili
(Mekanik) lead screw
vida dişi açma
thread cutting
çiçek açma
efflorescing
açmak
clear
unseal
unveil

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

switch on

He knows how to switch on the lamp. - O, lambayı nasıl açacağını biliyor.

Tom stood at the door, flipping the light switch on and off. - Tom kapıda durdu, ışık anahtarının açık ve kapalı olmasına baktı.

unfold

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

Tom unfolded the newspaper and started to read it. - Tom gazeteyi açtı ve onu okumaya başladı.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Don't open this door, please. - Bu kapıyı açma, lütfen.

Twitter loves open source. - Twitter, açık kaynağı sever.

turn on

I told you not to turn on the lights. - Sana ışıkları açmamanı söyledim.

Please turn on the radio. - Lütfen radyoyu açar mısın?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

Do you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

Would you mind opening the window? - Pencereyi açar mısın?

unpin
roll out
famished

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

unfurl
{f} opened

He opened a checking account with the bank. - O, bankada bir çek hesabı açtı.

I sat back in the armchair and opened the book. - Ben, koltukta yaslandım ve kitabı açtım.

tune in on
unpack

I have just arrived. I haven't even unpacked my bags. - Daha yeni geldim. Çantalarımı bile açmadım.

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

clear off
uncover

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

disclose

He disclosed his intentions. - O evlenme niyetini açıkladı.

He disclosed my secret. - O, sırrımı açığa çıkardı.

{f} switching on
açmak
break
açmak
unclose
açmak
bare
açmak
sink
açmak
draw sb out
açmak
tune in
açmak
unloosen
açmak
confide
açmak
unwind
açmak
undo
açmak
break open
arayı açma
Opening the call
power on
rol out
turn#on
expose

Speech exposes what the brain is worth. - Konuşma, beynin değerini açığa vurur.

Fadil exposed his dark secret. - Fadıl karanlık sırrını açıkladı.

power#on
açmak
clear away
açmak
disclose
açmak
unstop
yelken açma komutu
sail command
Açmak
decompress
Açmak
unzip
alçak irtifa paraşüt açma sistemi
(Askeri) low-altitude parachute extraction system
aralarını açma
alienation
avcı ateş açma bölgesi
(Askeri) fighter engagement zone
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the front door. - Tom ön kapının kilidini açtı.

Tom unlocked the front gate. - Tom ön kapının kilidini açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

You shouldn't be drinking on an empty stomach. - Aç karnına içki içmemelisin.

I opened the box, but it was empty. - Kutuyu açtım fakat o boştu.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

It's possible that Tom doesn't know how to unclog a sink. - Tom'un lavaboyu nasıl açacağını bilmemesi mümkündür.

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

açmak
slang to appeal (to). Açtı ağzını, yumdu gözünü. (Konuşma Dili) He lost his temper and hollered./He flew off the handle
açmak
slang to go away, clear out
açmak
to construct and open (a road)
açmak
elaborate
açmak
unfold
açmak
to clear away, break through (an obstruction) and open
açmak
to turn on, switch on
açmak
whet
açmak
to whet, sharpen (one's appetite)
açmak
to sharpen (a pencil)
açmak
to explain more fully
açmak
(for weather) to clear up, become good
açmak
open , power on , turn on , switch on
açmak
to open out, spread out, unfold
açmak
unfurl
açmak
(hava) clear off
açmak
expand
açmak
to roll out (dough)
açmak
to relieve, free (one) from embarrassment or shyness
açmak
unwrap
açmak
to set, spread (a sail); to unfurl (a flag)
açmak
to unlock; to unbar, unlatch
açmak
to begin, open (war, a meeting, a conversation)
açmak
(kangal) uncurl
açmak
(for a flower or leaf) to open
açmak
to widen (an interval, the space between)
açmak
open out
açmak
bring up in conversation
açmak
to lighten (a color or the general effect of a room)
açmak
ring up
açmak
to draw aside, lift, drop (a veil, a covering)
açmak
switch on
açmak
sharpen
açmak
unbind
açmak
(kartlarını) lead
açmak
to suit, go well with (a person); to lighten (a person's complexion)
açmak
to clear (land), break up (ground)
açmak
(iğne) unpin
açmak
to disclose
açmak
to untie, undo (a knot)
açmak
to open up, cut through (and make a door or window in a wall)
açmak
{f} uncoil
açmak
{f} cleave
açmak
{f} unbosom
Türkisch - Türkisch
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı çörek
Ormandan ağaç kesme yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı simit
Normalden fazla pozlanmış ve geliştirme banyosundan etkilenmiş film ya da baskılardaki yoğunluğun kimyasal yöntemlerle azaltılması
Açmak işi
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
Bir tür susamsız ve yağlı simit
teftih
ikame
açmak
Düğümü, dolaşmış veya iliklenmiş bu durumdan kurtarmak
Açmak
(Osmanlı Dönemi) BAKR
Açmak
(Osmanlı Dönemi) NEFŞ
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TEFLİC
Açmak
(Osmanlı Dönemi) HALL
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KAŞ'
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TAYY
Açmak
(Osmanlı Dönemi) FETTE
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KAŞT
Açmak
(Osmanlı Dönemi) TAHLİL
Açmak
(Osmanlı Dönemi) KEŞF
Açmak
çözmek
Açmak
(Osmanlı Dönemi) İFRAC
Açmak
(Osmanlı Dönemi) FAGR
Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açmak
Satranç, poker vb. oyunları başlatmak
açmak
Yakışmak, güzel göstermek
açmak
Birbirinden uzaklaştırmak
açmak
Bir konu ile ilgili konuşmak
açmak
Engeli kaldırmak
açmak
Alışverişi başlatmak
açmak
Bir toplantıyı başlatmak
açmak
Bir aygıtı, bir düzeni çalışır duruma getirmek
açmak
Bir kuruluşu, bir iş yerini, bir yeri işler veya ilk defa kullanılır duruma getirmek
açmak
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak
açmak
Beğenmek
açmak
Ferahlık vermek
açmak
Yarmak
açmak
Bir aygıtı, bir düzeni vb.ini çalışır duruma getirmek
açmak
Çevresini genişletmek
açmak
Yapmak, düzenlemek
açmak
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek: "Size derdimi açmaya geldim."- F. R. Atay
açmak
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak
açmak
Sıkılganlığını, utangaçlığını gidermek
açmak
Sarılmış, katlanmış, örtülmüş veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak: "Kadın hamalı dışarı çıkardı, sonra çantasını açıp birkaç lira çıkardı."- M. Ş. Esendal
açmak
Savaşla almak, fethetmek
açmak
Bir kuruluşu, bir iş yerini işler duruma getirmek: "Bu heykeli açmak için bir seneden beri münasip bir fırsat kollanıyordu."- R. N. Güntekin
açmak
Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak
açmak
Ayırmak, tahsis etmek
açmak
Bir şeyin kapağını veya örtüsünü kaldırmak: "Örtüyü açmaya mecburum."- R. H. Karay
açmak
Rengin koyuluğunu azaltmak
açmak
Avunmak veya danışmak için söylemek, içini dökmek
açmak
Bir şeyi kapalı durumdan açık duruma getirmek: "Kapıyı açan hizmetçi benim kadın olduğumu anlamadı."- S. F. Abasıyanık
açmak
Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak
açmak
Düğümü veya dolaşmış bir şeyi çözmek
açmak
Oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
açmak
Geçit vermek
açmak
Bir şeyi veya bir yeri oyarak veya kazarak çukur, delik oluşturmak
açmak
Bulutların dağılmasıyla gökyüzü aydınlanmak
açmak
Tıkalı bir şeyi bu durumdan kurtarmak. Çevresini genişletmek
açmak
Görünür duruma getirmek
açmak
(Osmanlı Dönemi) küşad
açma
Favoriten