Definition von açılmak im Türkisch Englisch wörterbuch
- open
The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone.
- Amerika Birleşik Devletlerinde sivil haklar için mücadele 1954 yılında başladı, hükümetin herkese okul açılmak zorunda olduğunu söylediğinde.
- be opened
- fine
- air
- to spend money lavishly
- to be extravagant, overspend
- to dehisce. açılır kapanır collapsible, folding. açılıp saçılmak
- bare
- (for a woman) to start to wear revealing clothes, start to dress immodestly
- (for weather) to clear
- work loose
- get loose
- gape
- to open out (as a window) into (a garden)
- effuse
- to come up (in conversation)
- come open
- open up; disperse
- (yara) recrudesce
- disentangle
- to be opened, to open; (hava) to become clear, to clear; to put to sea; to become relaxed; to open up, to thaw, to blossom; to dilate; to unwind; to overspend; to move away
- to put out (to sea)
- disclose one's secret
- come loose
- to relax, be at ease
- (for a woman) to become dissolute, get tarty
- admit smb. into one's confidence
- flower
- to come open, open of its own accord
- to be opened; to open
- to confide (in), share a secret (with)
- open in
- (for a job or post) to open up
- expand
- diverge
- become relaxed
- to become more spacious, open up
- to clear up, be refreshed; to recover
- to be cleaned
- (for darkness, sleep) to vanish
- open out
- rise
- put to sea
- overspend
- burst forth
- come out of one's shell
- clear
- (Havacılık) fade in
- move away
- admit smb
- confide
- dilate
- blossom
- spread
- {f} unfasten
- open oneself
- {f} yawn
- {f} untwist
- unwrap
- {f} refresh
- open up
- unclose
- come undone
- clarify
- {f} loosen
- unstick
- stretch
- {f} unfurl
- {f} thaw
- {f} unfold
- aç
- hungry
Many people in the world are hungry.
- Dünyada birçok insan açtır.
He whispered to me that he was hungry.
- O, bana aç olduğunu fısıldadı.
- denize açılmak
- sail
Who did Tom want to go sailing with?
- Tom kiminle denize açılmak istedi?
I don't know why Tom doesn't want to go sailing with us next week.
- Tom'un neden gelecek hafta bizimle denize açılmak istemediğini bilmiyorum.
- gözü açılmak
- awaken
- aç
- hunger
Because of hunger and fatigue, the dog finally died.
- Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.
My stomach is clenched with hunger.
- Midem açlıktan yapıştı.
- açılma
- deploy
- aç
- (Tıp) fast
He who uncovers the most dies the fastest.
- Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.
Fadil opened a fast-food restaurant.
- Fadil bir fast-food restoran açtı.
- aç
- (Bilgisayar) open it
- aç
- (Bilgisayar) draw
She was careful opening the drawer.
- O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.
I opened the drawer to get a pencil.
- Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
- aç
- (Bilgisayar) bloom
Cold weather keeps many plants from blooming.
- Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.
The roses are blooming early this year.
- Güller bu yıl erken çiçek açıyor.
- açılma
- (Bilgisayar) popup
- açılma
- (Havacılık) extension
- açılma
- evolvement
- açılma
- (Jeoloji) drift
- birdenbire açılmak
- spring
- aç
- unseal
- aç
- unveil
At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder.
- Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.
The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow.
- Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.
- aç
- switch on
Switch on the light. I can't see anything.
- Işığı aç, bir şey göremiyorum.
Tom stood at the door, flipping the light switch on and off.
- Tom kapıda durdu, ışık anahtarının açık ve kapalı olmasına baktı.
- aç
- unfold
The man was folding and unfolding his arms.
- Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.
Tom opened the envelope, pulled out the letter and unfolded it.
- Tom zarfı açtı, mektubu çıkardı ve onu açtı.
- aç
- {f} unsealed
- aç
- unwind
- aç
- {f} open
Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açık uyuma.
- aç
- turn on
I told you not to turn on the lights.
- Sana ışıkları açmamanı söyledim.
Please turn on the television.
- Lütfen televizyonu aç.
- aç
- decompress
- aç
- {f} unfurled
- aç
- {f} opening
Would you mind opening the window?
- Pencereyi açar mısın?
Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.
- aç
- unpin
- aç
- roll out
- aç
- famished
Tom said that he was famished.
- Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.
Tom seemed to be famished.
- Tom çok aç görünüyordu.
- aç
- unfurl
- aç
- {f} opened
I opened the box and looked inside.
- Kutuyu açtım ve içine baktım.
When he opened the door he had nothing on but the TV.
- Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.
- aç
- tune in on
- aç
- unpack
I have just arrived. I haven't even unpacked my bags.
- Daha yeni geldim. Çantalarımı bile açmadım.
Tom opened his suitcase and began unpacking.
- Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.
- aç
- clear off
- aç
- uncover
He who uncovers the most dies the fastest.
- Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.
We uncovered this arcane.
- Biz bu gizemi açığa çıkardık.
- aç
- disclose
She would not disclose the secret.
- Sırrı açığa vurmazdı.
He disclosed his intentions.
- O evlenme niyetini açıkladı.
- aç
- {f} switching on
- açılma
- {i} baring
- aç
- power on
- aç
- rol out
- aç
- turn#on
- aç
- expose
Tom was going to expose us.
- Tom bizi açığa çıkaracaktı.
Tom lifted up his shirt and exposed his belly.
- Tom gömleğini yukarı kaldırdı ve karnını açtı.
- aç
- power#on
- açılma
- fade-in
- açılma
- dehiscence
- dışa açılmak
- outreach to
- dışarı açılmak
- international expansion
- aniden açılmak
- (Konuşma Dili) fly open
- araları açılmak
- to fall out
- araları açılmak
- to be on strained terms
- arası açılmak
- grow away from
- arası açılmak
- to fall out with sb
- aç
- greedy, covetous, insatiable
- aç
- hollow
- aç
- ravenous
- aç
- hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
- aç
- esurient
- aç
- hungry person
- aç
- needing to eat
- aç
- greedy for
- aç
- covetous; greedy
- aç
- rollout
- aç
- {s} unfed
- aç
- peckish
- aç
- unstop
- aç
- uncap
- aç
- starveling
- aç
- unwreathe
- aç
- unlock
Give me the keys so I can unlock the door.
- Kapıyı açabilmem için bana anahtarları ver.
Tom unlocked the front door.
- Tom ön kapının kilidini açtı.
- aç
- {s} covetous
- aç
- turnon
- aç
- {s} empty
You shouldn't take this medicine on an empty stomach.
- Bu ilacı aç karnına almamalısın.
Alcohol affects you more quickly on an empty stomach.
- Alkol sizi aç karnına daha çabuk etkiler.
- aç
- untuck
- aç
- meld
- aç
- unbar
- aç
- unroof
- aç
- switchon
- aç
- untwist
- aç
- unbolt
- aç
- unmuffle
- aç
- unclog
Can you unclog the toilet?
- Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?
I might be able to help you unclog your sink.
- Lavabonun tıkanıklığını açmana yardım edebilirim.
- aç
- unscrew
Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary.
- Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.
- açılma
- expanse
- açılma
- clarification
- açılma
- deployment
- açılma
- fade in
- açılma
- burst
- açılma
- opening
The opening of the country had a great influence on Japanese civilization.
- Ülkenin açılmasının Japon medeniyeti üzerinde büyük bir etkisi oldu.
Cat cafés have started opening up all over the world.
- Kedi kafeler tüm dünyada açılmaya başladı.
- açılma
- opening; fade-in; dehiscence çatlama
- açılma
- evolution
- açılma
- fading
- açılma
- dilation
- açılma
- divergence
- açılma
- (Hukuk) opening up
- açılma
- being opened, opening
- açılma
- divergency
- açılma
- dilatation
- açılma
- effusion
- açılma
- effusiveness
- açılma
- expansiveness
- açılma
- (Botanik) dehiscence
- açılma
- sports extended formation
- açılma
- cin. fade-in
- açılma
- {i} thaw
- açılma
- denude
- açılma
- {i} spreading
- açılma
- disentangle
- bahtı açılmak
- to have luck (in)
- başı açılmak
- to go bald
- beli açılmak
- to lose control over the evacuation of urine
- birbirine açılmak
- communicate
- birden açılmak
- fly open
- denize açılmak
- stand out to sea
- denize açılmak
- stand off
- denize açılmak
- put out to sea
- denize açılmak
- to put (out) to sea
- denize açılmak
- put away
- denize açılmak
- put off
- denize açılmak
- shove off
- denize açılmak
- put to sea
- dikişleri açılmak
- rip
- dışarıya açılmak
- open out
- fal taşı gibi açılmak
- (for someone's eyes) to open wide, become like saucers
- gedik açılmak
- to have a need arise suddenly
- gönülü açılmak
- to cheer up, become cheerful
- gönülü gözü açılmak
- to be cheered up, feel revived
- gözleri fal taşı gibi açılmak
- to be moon-eyed
- gözleri faltaşı gibi açılmak
- be pop eyed
- gözü açılmak
- to become shrewd
- gözü açılmak
- awake
- gözü gönlü açılmak
- to be cheered up
- halka açılmak
- to make public offers, to go public
- halka açılmak
- go public
- hava açmak/açılmak
- for the sky to clear
- hizmete açılmak
- put into service
- itilerek açılmak
- shove off
- içeriye açılmak
- open in
- içi açılmak
- to feel relieved
- işler açılmak
- for trade to become brisk
- iştahı açılmak
- to develop an appetite
- iştahı açılmak
- to develop an appetite, to feel like eating
- kabak çiçeği gibi açılmak
- colloq . to start behaving too unconstrainedly
- kabak çiçeği gibi açılmak
- to become free and easy
- kabak çiçeği gibi açılmak
- become free and easy
- keli görünmek/açılmak
- for a fault in someone to become evident
- kendiliğinden açılmak
- (kapı vb.) swing open
- kısmeti açılmak
- 1. to have a lucky break and begin to make money. 2. (for a girl) to receive a marriage proposal
- kısmeti açılmak
- a) to be in luck b) (evlenecek kız) to receive a marriage proposal
- musluku açılmak
- slang 1. (for a youth) to reach puberty. 2. to begin to talk a blue streak
- piyasa açılmak
- (market) pick up
- piyasa açılmak
- (market) rally