açıl

listen to the pronunciation of açıl
Türkisch - Englisch
{f} dilated
come open
burst forth
hungry

You can't be hungry. You had a snack a few minutes ago. - Aç olamazsın. Birkaç dakika önce abur cubur yedin.

Many people in the world are hungry. - Dünyada birçok insan açtır.

Açıl susam açıl!
Open sesame!
hunger

Many of the workers died of hunger. - İşçilerin çoğu açlıktan öldüler.

Because of hunger and fatigue, the dog finally died. - Açlıktan ve yorgunluktan dolayı, köpek sonunda öldü.

(Tıp) fast

Keep your eyes open, it's going to happen fast. - Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.

Fadil opened a fast-food restaurant. - Fadil bir fast-food restoran açtı.

(Bilgisayar) open it
(Bilgisayar) draw

The file cabinet drawers are open. - Dosya dolabı çekmeceleri açıktır.

Tom spent fifteen minutes trying to pry open the drawer with a crowbar, but he couldn't get it opened. - Tom çekmeceyi bir levye ile kaldırarak açmaya çalışarak on beş dakika harcadı fakat onu açamadı.

(Bilgisayar) bloom

All the cherry trees in the park are in full bloom. - Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.

Cold weather keeps many plants from blooming. - Soğuk hava birçok bitkinin çiçek açmasını engeller.

unseal
unveil

At the inauguration ceremony a plaque was unveiled in honor of the founder. - Açılış töreninde kurucunun şerefine bir plaket verildi.

The automaker will unveil its new line of sports cars tomorrow. - Otomobil üreticisi yarın spor arabaların yeni çizgisini açıklayacak.

switch on

Tom stood at the door, flipping the light switch on and off. - Tom kapıda durdu, ışık anahtarının açık ve kapalı olmasına baktı.

May I switch on the light? - Işığı açabilir miyim?

unfold

The man was folding and unfolding his arms. - Adam kollarını bağlıyordu ve açıyordu.

Tom unfolded the letter and read it. - Tom mektubu açtı ve onu okudu.

{f} unsealed
unwind
{f} open

Tatoeba is open source. - Tatoeba açık kaynaklıdır.

Twitter loves open source. - Twitter, açık kaynağı sever.

turn on

Please turn on the television. - Lütfen televizyonu aç.

Please turn on the radio. - Lütfen radyoyu açar mısın?

decompress
{f} unfurled
{f} opening

I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony. - Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.

Please forgive me for opening your letter by mistake. - Yanlışlıkla mektubunu açtığım için lütfen beni affet.

unpin
roll out
famished

Tom seemed to be famished. - Tom çok aç görünüyordu.

Tom said that he was famished. - Tom Mary'nin çok aç olduğunu söyledi.

unfurl
{f} opened

I opened the box and looked inside. - Kutuyu açtım ve içine baktım.

When he opened the door he had nothing on but the TV. - Kapıyı açtığında TV dan başka açık bir şeyi yoktu.

tune in on
unpack

Tom is in the other room, unpacking boxes. - Tom diğer odada kutuları açıyor.

Tom opened his suitcase and began unpacking. - Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.

clear off
uncover

We uncovered this arcane. - Biz bu gizemi açığa çıkardık.

He who uncovers the most dies the fastest. - Gerçekleri en çok açığa çıkaran, en çabuk ölür.

disclose

She would not disclose the secret. - Sırrı açığa vurmazdı.

You ought not to have disclosed the secret. - Sırrı açıklamamalıydın.

{f} switching on
power on
rol out
turn#on
expose

Fadil exposed his dark secret. - Fadıl karanlık sırrını açıkladı.

Speech exposes what the brain is worth. - Konuşma, beynin değerini açığa vurur.

power#on
greedy, covetous, insatiable
hollow
ravenous
hungry, empty, peckish; greedy, covetous haris
esurient
hungry person
needing to eat
greedy for
covetous; greedy
rollout
{s} unfed
peckish
unstop
uncap
starveling
unwreathe
unlock

Tom unlocked the drawer. - Tom çekmecenin kilidini açtı.

Tom unlocked the car door. - Tom araba kapısını açtı.

{s} covetous
turnon
{s} empty

Alcohol affects you more quickly on an empty stomach. - Alkol sizi aç karnına daha çabuk etkiler.

You shouldn't take this medicine on an empty stomach. - Bu ilacı aç karnına almamalısın.

untuck
meld
unbar
unroof
switchon
untwist
unbolt
unmuffle
unclog

Can you unclog the toilet? - Sen tuvaletteki tıkanıklığı açabilir misin?

It's possible that Tom doesn't know how to unclog a sink. - Tom'un lavaboyu nasıl açacağını bilmemesi mümkündür.

unscrew

Tom unscrewed the cap and handed the jar to Mary. - Tom kapağı açtı ve kavanozu Mary'ye uzattı.

Türkisch - Türkisch

Definition von açıl im Türkisch Türkisch wörterbuch

Yiyecek bulamayan
Gözü doymaz, haris
Çok istekli, çok hevesli
Yemek yeme gereksinimi olan veya yemesi gereken, tok karşıtı: "Aç ne yemez, tok ne demez."- Divanü Lügati't - Türk
Gözü doymaz, haris. Çok istekli, hevesli
Yemek yeme ihtiyacı olan veya yemesi gereken, tok karşıtı
Karnı doymamış olarak: "Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense."- O. Kemal
Yiyecek bulamayan kimse: "Ben hem öksüzüm, hem yetimim, hem de tam 23 saattir açım."- Y. K. Karaosmanoğlu
Karnı doymamış olarak
açıl
Favoriten