Definition von -ince im Türkisch Englisch wörterbuch
- on
- when
- Whenever
- once
- ince
- {s} slender
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
Young girls really want to be slender.
- Genç kızlar gerçekten ince olmak istiyor.
- ince zekâ
- wit
I don't have your wit.
- Ben senin ince zekana sahip değilim.
- ince
- slim
He was very tall and slim, with long arms and legs.
- Uzun kolları ve bacakları olan, çok uzun boylu ve ince idi.
I'm not as slim as my older sister.
- Ben ablam kadar ince değilim.
- ince espri
- wit
Wit gives zest to conversation.
- İnce espri konuşmaya lezzet verir.
The person who wrote that book is possessed of both humour and wit, isn't he?
- O kitabı yazan kişi hem mizah hem de ince espriye sahiptir, değil mi?
- ince
- fine
There's a fine line between what's acceptable and what's not.
- Kabul edilebilirler ve edilemezler arasında ince bir çizgi vardır.
There's a fine line between genius and insanity.
- Dahilik ve delilik arasında ince bir sınır vardır.
- ince
- thin
Cut the meat into thin slices.
- Eti ince dilimler halinde kesin.
There are subtle differences between the two things.
- İki şey arasında ince farklar var.
- ince
- as soon as
- ince
- {s} light
To be good, pâte brisée should be light and flaky.
- İyi olması için pâte brisée ince ve dilimler hâlinde olmalıdır.
My new laptop is thinner and lighter than my old one.
- Yeni dizüstü bilgisayarım eskisinden daha ince ve daha hafif.
- ince
- attentive
He attentively went over her exam paper.
- O onun sınav kağıdını dikkatle inceledi.
- ince
- gossamer
- ince
- {s} lean
Mary is lean and tall.
- Mary ince ve uzun boyludur.
Mary has a lean body.
- Mary ince bir gövdeye sahip.
- ince
- finer
The thin line between sanity and madness has gotten finer.
- Akıl sağlığı ile delilik arasındaki ince çizgi daha incelmiştir.
Although the decision to implement this plan has already been made, the finer points still need to be planned out.
- Bu planı uygulamak için karar verilmesine rağmen, ince noktaların hâlâ planlanmaya ihtiyacı var.
- daha ince
- thinner
Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner.
- Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.
He appeared thinner every day.
- O her gün daha ince görünüyordu.
- ince
- high-pitched (voice)
- ince
- bland
- ince
- front (vowel)
- ince
- (Dilbilim) front
- ince
- {s} gracile
- ince
- {s} gracious
- ince fark
- nuance
- ince ruhlu
- tactful
- ince çizgi
- fine line
- çok ince kumaş
- zephyr
- ince
- {s} fragile
- yarım ton ince olarak
- sharp
- daha ince
- leaner
- daha ince
- slimmer
- en ince
- sharpest
- en ince
- slimmest
- en ince ayrıntısına kadar
- blow-by-blow
- en ince detayına kadar
- in depth
- en ince noktasına kadar
- up to the mark
- en ince ses
- (Muzik) acute
- en ince ses
- (Muzik) treble
- ince
- gentle
- ince
- spare
He examined the spare parts one after another.
- Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
He examined the spare parts one by one.
- Yedek parçaları birer birer inceledi.
- ince
- tricky
- ince
- sophisticated
- ince
- (Tıp) gracilis
- ince
- finely
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
Peel and finely chop the horseradish.
- Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.
- ince
- tender
- ince
- hooly
- ince
- chivalrous
- ince
- thinner
As we go up higher, the air becomes thinner.
- Biz yukarıya giderken hava incelir.
His hair got thinner and thinner.
- Saçı gittikçe inceldi.
- ince
- (Dilbilim) front vowel
- ince
- (Dilbilim) clear
- ince
- cultivate
- ince
- weazen
- ince
- exact
- ince
- elegant
- ince
- thinnish
- ince
- paper
His assistant examined the pile of papers over and over again.
- Onun asistanı kağıt yığınını tekrar ve tekrar inceledi.
The teacher is busy looking over the examination papers.
- Öğretmen sınav kağıtlarını incelemekle meşgul.
- ince
- wafer
- ince
- (Biyokimya) ultra
- ince
- genteel
- ince alay
- irony
Tone of voice can indicate anger and irony.
- Ses tonu öfke ve ince alayı gösterebilir.
- ince ayar
- fine tune
- ince ayar
- vernier tuning
- ince ayar
- (Askeri) precision adjustment
- ince ayar
- fine control
- ince ayar
- trimming
- ince bir dalla dövmek
- switch
- ince dal
- wicker
- ince dal
- stick
- ince etli
- thin-walled
- ince fark
- subtlety
- ince film
- thin-film
- ince güzel
- sylphlike
- ince ince
- finely
Peel and finely chop the horseradish.
- Bayırturpunu soy ve ince ince doğra.
Peel and finely chop the horseradish.
- Yabanturpunu soy ve ince ince doğra.
- ince iş
- affair
- ince iş
- tricky
- ince kum
- silt
- ince kül
- fly ash
- ince kıl
- tentacle
- ince ses
- squawk
- ince tel
- thread
- ince tül
- (Tekstil) gauze
- ince tüy
- floss
- ince tüy
- down
- ince zar
- (Pisikoloji, Ruhbilim) pia mater
- ince zar
- film
- ince ünlü
- (Dilbilim) front vowel
- ince-yapı
- (Kimya) fine-structure
- ince
- kind
It is very kind of you to come and see me.
- Beni görmeye gelmeniz büyük incelik.
It is very kind of you to give me your seat.
- Bana yerinizi vermeniz büyük incelik.
- ince
- filmy
- ince
- grand
- ince
- refined
- ince
- sugary
- ince
- courteous
- ince
- delicate
- ince
- diplomatic
- ince
- exquisite
- ince
- willowy
- ince
- nice
It's nice of you to see me off.
- Beni yolcu etmeye gelmeniz bir inceliktir.
- ince
- decent
- ince
- {i} thinning
Tom's hair is thinning.
- Tom'un saçı inceliyor.
- ince gömlek
- zephyr
- ince
- accurate
- ince
- {s} graceful
The dragonfly gracefully passed over the water.
- Yusufçuk incelikle suyun üzerinden geçti.
Laura danced gracefully.
- Laura incelikle dans etti.
- ince
- {s} brittle
- boynu kıldan ince olmak
- (deyim) surrender to fate
- boynu kıldan ince olmak
- (deyim) surrender to the verdict
- boynum kıldan ince
- (deyim) surrender to the verdict
- boynum kıldan ince
- (deyim) surrender to fate
- en ince ayrıntısına kadar, etraflıca
- thoroughly, thoroughly
- esirlerin ellerini bağladıkları ince kayı
- tied the hands of prisoners, their thin chute
- esnek, ince kauçuk veya kauçuklu şerit
- flexible, thin rubber or rubber band
- genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu
- usually woven from thin cotton towel
- gizli ya da ince alay
- confidential or irony
- ince
- (Muzik) High
The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
- Yükseğe tırmandıkça atmosfer incelir.
The higher we go up, thinner the air becomes.
- Ne kadar yükseğe gidersek hava o kadar incelir.
- ince
- fine of
- ince
- delicately
- ince
- a subtle
- ince
- thiner
- ince
- a thin
- ince bağırsak
- Small intestine
- ince bulgur
- fine bulgur
- ince düşünmek
- Think Thin
- ince fikirli
- small-minded
- ince inşaat
- interior phase/work of a construction
- ince kamış
- thin reed
- ince kesim
- thin sections
- ince perde
- Thin screen
- ince sac
- thin sheet
- ince talaş
- thin chips
- ince taneli
- fine grained
- ince yağan yağmur
- fine rain
- ince, yuvarlak kesilerek kızartılmış patates
- small, round cut fried potatoes
- sevimli yada ince duygulu
- cute or subtle emotional
- tırnak dibindeki ince, beyaz leke
- nail in the bottom thin, white spots
- aşırı ince
- precious
- boyunum kıldan ince
- (Konuşma Dili) I am ready to accept any decision./I am ready to comply with anything
- en ince ince yağan
- drizzliest
- halatı ince halatla sarmak
- marl
- iki kollu ince halat
- marline
- ince
- delicate, intricate
- ince
- slender, slim
- ince
- polite
Japanese people in general are polite.
- Japonlar genellikle incedirler.
It is polite of her to write me back at once.
- Bana hemen yanıt yazması inceliktir.
- ince
- thin; slim; slender; fine; delicate; courteous, refined, graceful, elegant; sensitive; slight; subtle;finely
- ince
- refined, subtle, graceful
- ince
- dainty
- ince
- sensitive, delicate
- ince
- tricksy
- ince
- sylphish
- ince
- subtile
- ince
- subtle
There are subtle differences between the two things.
- İki şey arasında ince farklar var.
There was a subtle difference between their views.
- Onların görüşleri arasında ince bir fark vardı.
- ince
- slight
- ince
- attenuate
- ince
- scarious
- ince
- (kumaş) vaporous
- ince
- fine, in small pieces, small
- ince
- sylphy
- ince
- (espri) Attic
- ince
- precision
- ince
- whensoever
- ince
- whenever
- ince
- (iş) tricky
- ince
- keen
- ince
- sharp
- ince
- tenuous
- ince
- trickish
- ince
- sylphlike
- ince
- civilized
- ince
- fey
- ince
- diaphanous
- ince
- attic
- ince
- petite
- ince
- lank
- ince
- sylph
- ince
- gaunt
- ince
- scrannel
- ince
- eggshell
- ince
- tactful
- ince
- {s} urbane
- ince
- acute
- ince Ethernet
- thin Ethernet
- ince agregat
- fine aggregate
- ince altın
- gold foil
- ince bağırsak iltihabına ait
- enteric
- ince belli
- wasp waisted
- ince belli
- slender
The girl has grown into a slender woman.
- Kız ince belli bir kadın haline geldi.
- ince benekli kır renkte
- flea bitten
- ince bir tabaka ile kaplamak
- film
- ince boru
- minibore
- ince boru
- capillary
- ince buz kaplaması
- verglass
- ince buz tabakası
- cat ice
- ince büküm
- fine spinning
- ince dal
- vimen
- ince dal
- switch
- ince derili
- thin skinned
- ince dilimler halinde
- flaky
- ince doğramak
- mince
- ince döküm
- fine casting
- ince eleyip sık dokuma
- subtlety
- ince eleyip sık dokumak
- scrutinize
- ince eleyip sık dokumak
- refine
- ince eleyip sık dokumak
- pick over
- ince eleyip sık dokumak
- split
- ince eleyip sık dokumak
- be too particular
- ince eleyip sık dokumak
- niggle
- ince eleyip sık dokumak
- sift
- ince eleyip sık dokumak
- be too fussy
- ince eleyip sık dokuyan kimse
- refiner
- ince espri
- attic wit
- ince film
- thin film
- ince görüşlü
- quick, keen, sharp-witted
- ince hamur
- thin crust
- ince hastalık
- incehastalık
- ince ince
- subtly; imperceptibly
- ince ince
- flaked
- ince ince yarmak
- (kösele) skive
- ince ince çizmek
- hatch
- ince ipek
- ninon
- ince iş
- 1. delicate piece of workmanship. 2. work which demands both skill and delicacy. 3. delicate task, job which requires careful handling, job which requires finesse
- ince iş
- fine work