Tom could use a little extra time to review for the upcoming test.
- Tom yaklaşan testi gözden geçirmek için biraz ekstra zaman kullanabilirdi.
We want to capture that market.
- O pazarı ele geçirmek istiyoruz.
They chatted with each other to pass the time.
- Zaman geçirmek için birbirleri ile sohbet ettiler.
What do you do to pass the time?
- Vakit geçirmek için ne yaparsın?
She had to undergo a difficult operation.
- O zor bir operasyon geçirmek zorunda kaldı.
Layla had to undergo another heart surgery.
- Leyla bir kalp ameliyatı daha geçirmek zorunda kaldı.
Did you have time to look over the report?
- Raporu gözden geçirmek için vaktiniz var mıydı?
I never want to go through that again.
- Ben asla onu tekrar gözden geçirmek istemiyorum.
I have to go through the task by tomorrow.
- Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
Chinese firms have embarked on a quest to conquer the world market.
- Çinli firmalar, dünya pazarını ele geçirmek için bir arayış başlattı.
Tom dreaded having to spend another weekend with Mary.
- Tom, Mary ile bir hafta sonu daha geçirmek zorunda kalmaktan ödü patladı.
I want to spend my life with you.
- Hayatımı seninle geçirmek istiyorum.
I have to revise for a biology test.
- Biyoloji testi için gözden geçirmek zorundayım.
Tom is out to get you.
- Tom seni ele geçirmek için dışarıda.
I'd love to be able to spend more time with you, but I have to get back to work.
- Seninle daha fazla vakit geçirmek isterim, ama işime geri dönmeliyim.
Tom tried to force the puzzle pieces to fit together.
- Tom bulmaca parçalarını birbirine geçirmek için zorlamaya çalıştı.
Tom was charged with embezzling money from the city.
- Tom şehirden zimmetine para geçirmekle suçlandı.
I want to go over a few things with you.
- Seninle birlikte birkaç şeyi gözden geçirmek istiyorum.
I want to go over these numbers with you.
- Bu sayıları seninle gözden geçirmek istiyorum.
We played cards to kill time.
- Vakit geçirmek için kart oynadık.
What do you do to pass the time?
- Vakit geçirmek için ne yaparsın?
Strain the chickpeas.