Television shows violence, which influences, above all, younger people.
- Televizyon şiddet gösteriyor, her şeyden önce daha genç insanları etkiler.
He believed that blacks could win their fight for equal rights without violence.
- O, siyahların şiddet olmaksızın eşit haklar için mücadelelerini kazanabileceklerine inanıyordu.
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
The storm raged fiercely all that night.
- Fırtına bütün o gece şiddetle esmişti.
The heavy rain prevented us from going fishing.
- Şiddetli yağmur balık tutmaya gitmemizi engelledi.
The game was canceled because of heavy rain.
- Şiddetli yağmur nedeniyle, oyun iptal edildi.
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
Fizik te ki manası.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
We are vehemently opposed to political correctness.
- Biz şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyoruz.
She is vehemently opposed to political correctness.
- O şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyor.