Definition von şiddeti im Türkisch Englisch wörterbuch
- severities
- plural of severity
- {i} harsh conditions, difficulties
- şiddet
- violence
The arrival of the troops led to more violence.
- Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
- şiddet
- severity
His running away from home is due to his father's severity.
- Onun evden kaçması babasının şiddetinden dolayıdır.
- şiddeti azalmamış
- unabated
- şiddet
- {i} intensity
We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
- şiddet
- {i} force
- şiddet
- asperity
- deprem şiddeti
- (Jeoloji) earthquake indensity
- deprem şiddeti
- intensity of earthquake
- deprem şiddeti
- (Çevre) earthquake intensity
- iyon şiddeti
- (Kimya) ionic strength
- şiddet
- volume
- şiddet
- (Kanun) virtue
- şiddet
- rage
The storm raged for three days.
- Fırtına üç gün şiddetle devam etti.
The fire raged and consumed the whole village.
- Yangın şiddetlendi ve bütün köyü yaktı.
- şiddet
- heavy
The heavy rains caused the river to flood.
- Şiddetşi yağmurlar nehrin taşmasına neden oldu.
As you know, we were late due to the heavy rain.
- Bildiğiniz gibi, şiddetli yağmurun sonucu olarak geç kaldık.
- şiddet
- turbulence
A baby was flung out of its mother's arms when a plane hit severe turbulence while commencing its descent prior to landing.
- Bir bebek iniş öncesinde inişe başlarken bir uçak şiddetli türbülansa çarptığında bir bebek annesinin kollarına atıldı.
- şiddet
- intension
- şiddet
- fervency
- şiddet
- impetus
- şiddet
- vehemence
- şiddet
- severeness
- şiddet
- vehemency
- şiddet
- roughness
- şiddet
- heaviness
- şiddet
- fury
- şiddet
- strength
- şiddet
- bitterness
- Şiddet
- amplitude
Fizik te ki manası.
- şiddet
- violent resistance
- akım şiddeti
- ampere
- alan şiddeti
- field intensity
- aydınlatma şiddeti
- luminous intensity
- bağ şiddeti
- bond strength
- cilt/ ses şiddeti
- (Askeri) volume
- fiziksel eş şiddeti
- (Pisikoloji, Ruhbilim) spousal physical abuse
- ihtilâlde şiddeti başlatan politikacı
- Jacobin
- kayma şiddeti
- shear intensity
- manyetizasyon şiddeti
- intensity of magnetization
- radyasyon şiddeti
- intensity of radiation
- rüzgârın şiddeti
- wind force
- sediment debisi şiddeti
- sediment discharge intensity
- ses şiddeti
- sound intensity
- ses şiddeti birimi
- phon
- sismik darbe şiddeti
- seismic shock intensity
- sulama yağış şiddeti
- sprinkler irrigation intensity
- suverme şiddeti
- severity of quench
- çekilme şiddeti
- force of gravity
- ışıma şiddeti
- radiant intensity
- şiddet
- fierceness
- şiddet
- sharpness
- şiddet
- stringency
- şiddet
- harshness, stringency, rigorousness
- şiddet
- edge
- şiddet
- harshness
- şiddet
- impetuosity
- şiddet
- intensity; severity; violence; vehemence
- şiddet
- intenseness
- şiddet
- acuteness
- şiddet
- rigour [Brit.]
- şiddet
- rigor
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Tartışma şiddetli ve ahenkli ama sonuçta inandırıcı değil.
- şiddet
- forcefulness
- şiddet
- lustiness
- şiddet
- violence; rage; vehemence; intensity; severity; fierceness; rigour, rigor; turbulence; brute force; force, strength
- şiddet
- rough stuff
- şiddet
- keenness
- şiddet
- forceful
- şiddet
- {i} smartness
- şiddet
- {i} virulence
- şiddet
- {i} rigour
- şiddet
- {i} tempest
- şiddet
- flame
- şiddet
- vehement
We are vehemently opposed to political correctness.
- Biz şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyoruz.
They are vehemently opposed to political correctness.
- Onlar şiddetle politik doğruluğa karşı çıkıyorlar.
- şiddet
- fieceness
- şiddet
- smart
- şiddet
- bovver
- şiddet
- lusty
- şiddet
- {i} sting