Get this stuff out of here.
- Bu şeyi buradan çıkarın.
The only thing on the table that I normally wouldn't eat is that stuff on the yellow plate.
- Normal olarak yemediğim masadaki tek şey sarı tabaktaki şeydir.
Don't say bad things about others.
- Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing.
- O dilde bilimsel bir yazı okudum ve neredeyse her şeyi anladım ama başlangıç seviyesindekiler için yazılmış bir hikayeyi okumaya çalıştığımda hiçbir şey anlamadım.
There are a variety of articles in her purse.
- Çantasında çeşitli şeyler var.
It is no laughing matter that he couldn't graduate from university this year.
- Onun bu yıl üniversiteden mezun olamaması gülünecek bir şey değil.
Do you have anything to say with regard to this matter?
- Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
I realized that what I had chosen didn't really interest me.
- Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.
There are some things we could've change, but we chose not to.
- Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.
The great pleasure in life is doing what people say you cannot do.
- Hayatta büyük zevk insanların yapamayacağını söylediği şeyi yapmaktır.
You need to stop doing things that bother Tom.
- Tom'u rahatsız eden şeyleri yapmayı durdurmalısın.
It's no concern of mine.
- O, beni ilgilendiren bir şey değil.
Tom seems to be very concerned about something.
- Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.
Find out all you can about Tom's business.
- Tom'un işi hakkında öğrenebildiğin her şeyi öğren.
Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things.
- kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.
Tom is pretty sure everything will go well.
- Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
He intimated that all is not well in his marriage.
- O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
It was an object of terror.
- Dehşet veren bir şeydi.
You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love...
- Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...
He knows a lot about foreign affairs.
- Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.