şeref

listen to the pronunciation of şeref
Türkisch - Englisch
(isim) Honor

A farewell party was held in honor of Mr Smith. - Bir veda partisi, Bay Smith'in şerefine düzenlendi.

Tom must choose between honor and death. - Tom şeref ve ölüm arasında seçim yapmalı.

{i} honour
glory

Glory lasts longer than life. - Şan ve şeref hayattan daha fazla sürer.

reputation
repute
kudos
(Hukuk) dignity

All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood. - Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.

laurels
honour, honor; glory
flower
honour [Brit.]
pride
privilege
credit
(Kanun) esteem
face
distinction
honorableness
eclat
grace
laurel
şeref vermek
dignify
şeref belgesi
Honor certificate
şeref defteri
Book of honor
Şeref nişanı
favour [Brit.]
Şeref nişanı
favor
şeref borcu
honorary debt
şeref borcu
debt of honor
şeref golü
consolation goal
şeref konuğu
guest of honor
şeref kıtası
guard of honor
şeref meselesi
point of honor
şeref meselesi
point of honour
şeref meselesi
affair of honor
şeref misafiri
guest of honor
şeref payesi
Honors
şeref payesi
Honours [Brit.]
şeref salonu reception room
for important people; VIP lounge (in an airport, etc.)
şeref sözü
word of honour
şeref sözü
one's word of honor
şeref sözü
parole of honor
şeref sözü
word of honor

I give you my supreme word of honor. - Sana yüce şeref sözümü veriyorum.

şeref sözü ile
on parole
şeref vermek
to honor (someone, a place) with one's presence
şeref vermek
make proud
şeref vermek
to honour, to grace
şeref vermek
honor
şeref vermek
honour [Brit.]
şeref yeri
place of honor
şeref üyesi
honorary member
şeref sözü
parole of honour
şeref sözü
faith
şeref sözü
parole
şeref vermek
grace
Amerikan üniversitelerinde şeref listesine girenle
Phi Beta Kappa
cambridge üniversitesinde şeref payesi sınavı
tripos
iki dalda birden alınan şeref nişanı
double first
yapmakla şeref duymak
be proud to do
şeref vermek
{f} honour
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Yükseklik, yücelik. Büyüklük
(Osmanlı Dönemi) İnsanlar arasında geçerli ve makbul olma. Büyük bir makam sâhibi olma
(Osmanlı Dönemi) Cenab-ı Hakka itâat ve ubudiyyeti ve yüksek hizmeti ile çok ihsanına mazhar olma
(Osmanlı Dönemi) İftihâr, övünme
Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret
Erdem, gözü peklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret: "Kolay şöhret, güç sanatın şerefini daima kıskanmıştır."- F. R. Atay
Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur
(Osmanlı Dönemi) SERARE
(Osmanlı Dönemi) ŞAN
(Osmanlı Dönemi) HESB
(Osmanlı Dönemi) CAHF
şeref konuğu
Bir toplantı, davet, balo vb.ne çağrılan konuklar arasında kendisine ayrıcalık tanınan, en çok değer ve önem verilen kişi
şeref kıtası
Devlet başkanlarının, yüksek aşamada devlet adamları ve kumandanlarının karşılanma ve uğurlanmalarında hazır bulunan tören kıtası
şeref locası
Tiyatro, sinema gibi yerlerde şeref konuklarına ayrılan özel loca
şeref misafiri
bakınız: şeref konuğu
şeref salonu
Hava alanı, saray gibi büyük yapılarda kral, başkan gibi kişilerin oturdukları veya önemli törenlerin, karşılamaların yapıldığı yer
şeref sözü
Namus sözü
şeref tribünü
Stadyum, hipodrom gibi açık seyir yerlerinde devlet başkanlarına, yüksek makamlardaki devlet adamları, kumandanlara ve kulüp yöneticileri ile diğer yetkili kişilere ayrılmış özel koltuklu bölüm
şeref yeri
Bir toplantıda, özel saygı gösterilen kimse için ayrılmış yer
şeref üyesi
bakınız: onur üyesi
şeref
Favoriten