I accept, but only under one condition.
- Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
There is an urgent need for improved living conditions.
- Gelişmiş yaşam şartlarına acil bir ihtiyaç var.
I wish we could have met under better circumstances.
- Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.
The circumstances did not allow me to go abroad.
- Şartlar benim yurt dışına gitmeme izin vermedi.
Things that you see with your eyes are not necessarily true.
- Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
Due to the bad weather, the game was cancelled.
- Kötü hava şartlarından dolayı oyun iptal edildi.
The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions.
- Maraton organizatörleri, hava şartları gözetilmeksizin, organizasyonun devam edeceğini söyledi.
They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
Setting limits is imperative.
- Sınırları kurmak şarttır.
It is imperative that we find another way out of this situation.
- Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.
Tom must choose the second-best policy according to the circumstances.
- Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.
We expected better terms.
- Daha iyi şartlar bekliyorduk.