I accept, but only under one condition.
- Kabul ediyorum, ama sadece tek bir şartla.
I will do it on the condition that you help me.
- Bana yardım etmen şartıyla onu yaparım.
I wish we could have met under better circumstances.
- Keşke daha iyi şartlar altında görüşebilseydik.
Tom's doing a good job under very difficult circumstances.
- Tom çok zor şartlar altında iyi bir iş yapıyor.
Things that you see with your eyes are not necessarily true.
- Gözünüzle gördüğünüz şeylerin doğru olması şart değil.
The organisers of the marathon said that the event would go ahead, regardless of the weather conditions.
- Maraton organizatörleri, hava şartları gözetilmeksizin, organizasyonun devam edeceğini söyledi.
Due to the bad weather, the game was called off.
- Kötü hava şartları nedeniyle oyun iptal edildi.
They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
It is imperative that we find another way out of this situation.
- Bu duruma başka bir çıkar yol bulmamız şart.
Setting limits is imperative.
- Sınırları kurmak şarttır.
Tom must choose the second-best policy according to the circumstances.
- Tom şartlara göre, ikinci en iyi politikayı seçmeli
We sued the insurance company because it violated the terms of our policy.
- Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.
I'll agree to the terms if you lower the price.
- Fiyatı düşürürsen şartları kabul ederim.