şân

listen to the pronunciation of şân
Türkisch - Englisch
{i} singing

The child received piano and singing lessons. - Çocuk piyano ve şan dersleri aldı.

Tom is a singing teacher. - Tom bir şan öğretmeni.

glory

Thus passes the glory of the world. - Böylece dünyanın şanı geçer.

Glory lasts longer than life. - Şan ve şeref hayattan daha fazla sürer.

fame
renown
character
eclat
pomp
distinction
kudos
laurel
şan dersi
singing lesson
şan kazanmak
to become famous
şan resitali recital given by
a vocalist
şan öğretmeni
singing master
Türkisch - Türkisch
(Osmanlı Dönemi) Nam, şöhret, şan, ün
(Osmanlı Dönemi) Tabiat, huy, âdet
(Osmanlı Dönemi) Irz, namus
(Osmanlı Dönemi) Şeref
(Osmanlı Dönemi) Gösteriş, çalım
(Osmanlı Dönemi) Mahiyet
(Osmanlı Dönemi) Hal, keyfiyet
(Osmanlı Dönemi) (C.: Şuun) Büyük sevap
Ün, san, şöhret
İnsan gırtlağından makamla çıkan ve perde ayrımlarıyla çeşitli duyumlar uyandıran ses dizisi
insan sesiyle ezgili sesler çıkarma, müzik yapıtlarını seslendirme sanatı
Gösteriş, gösterişlilik
Gösteriş, gösterişlilik. İnsan gırtlağından makamla çıkan ve perde ayrımlarıyla çeşitli duyumlar uyandıran ses dizisi
(Osmanlı Dönemi) ŞE'N
(Osmanlı Dönemi) TIBB
(Osmanlı Dönemi) HİCCİRA'
(Osmanlı Dönemi) DE'B
RA'ŞAN
(Osmanlı Dönemi) Titreme, titreyiş