I told you not to turn on the lights.
- Sana ışıkları açmamanı söyledim.
Please turn out the lights when you leave.
- Lütfen gittiğinizde ışıkları kapatınız.
The sun gives us light and heat.
- Güneş bizi ışık ve ısı verir.
While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
I saw his face in the dim light.
- Onun yüzünü loş bir ışıkta gördüm.
While I was reading in bed last night, I fell asleep with the light on.
- Dün gece yatakta kitap okurken, ışık açıkken uykuya dalmışım.
The street lamps don't give enough light.
- Sokak lambaları yeterli ışık vermez.
The old lamp gave a dim light.
- Eski lamba loş ışık verdi.
Photography is writing with light.
- Fotoğrafçılık ışık ile yazı yazmaktır.
The witch cast a spell and a beam of light shot out of her wand.
- Cadı bir büyü yaptı ve asasından dışarı bir ışık demeti fırladı.
I was wakened by a beam of light shining through my window.
- Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.
There was a glimmer of light from the dark window.
- Karanlık pencereden gelen bir ışık pırıltısı vardı.
When white light shines through a prism, the light is separated into all its colors.
- Beyaz ışık prizmada parladığı zaman, ışık tüm renklerine ayrılır.
The light shines in the darkness.
- Işık karanlıkta parlar.