We can see the tower above the trees.
- Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.
The boss strolled around the balcony above the office, observing the workers.
- Patron, yazıhanenin üzerindeki balkonda işçileri gözleyerek gezindi.
What would happen if two powerful nations with different languages - such as United States and China - would agree upon the experimental teaching of Esperanto in elementary schools?
- Amerika Birleşik Devletleri ve Çin gibi farklı dilleri olan iki güçlü devlet ilköğretim okullarında Esperanto deneysel öğretimi üzerinde anlaşmaya varsalardı ne olurdu?
The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.
I found this on the way to the supermarket.
- Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.
The boy skipped over the fence.
- Çocuk, çitin üzerinden atladı.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, yaklaşık 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
There's a cat on the table.
- Masanın üzerinde bir kedi var.
You have added a comment, not a translation. To add a translation, click on the «あ→а» icon above the sentence.
- Bir yorum eklediniz, çeviri değil. Çeviri eklemek için, cümle üzerindeki «あ→а» simgesine tıklatın.
Tom jumped across the mud puddle.
- Tom çamur birikintisinin üzerinden atladı.
He jumped across the puddle.
- O, su birikintisi üzerinden atladı.
She fell asleep with her sweater on.
- Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table.
- Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.
On the table, there was a plate with three fried eggs on it.
- Masada üzerinde üç kızarmış yumurta bulunan bir tabak vardı.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
We have to think over the plan.
- Plan üzerinde düşünmek zorundayız.
Tom advised Mary to take some time to think over her options.
- Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
- Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.
Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative.
- Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.
Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
Vazo masanın üstünde.
- Vazo masanın üzerinde.
Kedi masanın üstünde.
- Kedi masanın üzerinde.