üstünlükler

listen to the pronunciation of üstünlükler
Türkisch - Englisch
advantage
surpasses
üstünlük
{i} supremacy
üstünlük
superiority

Tom has a superiority complex. - Tom'un bir üstünlük kompleksi var.

He has a superiority complex. - Onun bir üstünlük kompleksi vardır.

üstün
superior

This carpet is superior to that one in quality. - Bu halı kalite olarak ondan üstündür.

His paper is superior to mine. - Onun raporu benimkine göre üstündür.

üstünlük
{i} edge
üstünlük
{i} ascendency
üstün
ascendant
üstün
supreme

He believed in the supreme power of the law. - Hukukun üstün gücüne inanıyordu.

üstünlük
mastery
üstünlük
{i} hegemony
üstünlük
{i} championship
üstün
signal
üstün
exquisite
üstün
top
üstün
eminent
üstün
star

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

ENERGY STAR is a U.S. Environmental Protection Agency (EPA) voluntary program that helps businesses and individuals save money and protect our climate through superior energy efficiency. - ENERGY STAR, işletmelerin ve bireylerin tasarruf yapmasına ve üstün enerji verimliliği ile iklimimizi korumasına yardımcı olan bir ABD Çevre Koruma Ajansı gönüllü programıdır.

üstün
(İnşaat) outstanding
üstünlük
noblesse
üstünlük
priority
üstünlük
charter
üstünlük
{i} virtue
üstünlük
whip
üstünlük
strike
üstünlük
godlike
üstünlük
{i} spirit
üstün
preeminent
üstün
predominant
üstün
over-
üstün
transcendental
üstün
paramount
üstün
top-drawer
üstün
preponderant
üstün
dominant
üstün
surpassing
üstün
topping
üstünlük
preeminence
üstünlük
ascendance
üstünlük
head start
üstünlük
ascendancy
üstünlük
advantage

They tried very hard to gain an advantage over one another. - Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.

üstünlük
preference
üstünlük
precedence
üstünlük
transcendency
üstünlük
preponderance
üstünlük
primacy
üstün
outdone
üstünlük
whip hand
üstünlük
upper hand
üstünlük
supremum
üstün
up
üstün
extra
üstün
supra
üstün
ascendent
üstün
super

His paper is superior to mine. - Onun raporu benimkine göre üstündür.

This cloth is superior to that. - Bu kumaş ona göre daha üstün.

üstün
high

This boat is made with high grade aluminum and high strength iron. - Bu tekne üstün kaliteli alüminyum ve yüksek güçlü demir ile yapılır.

The exosphere is the highest layer of the atmosphere. It extends from the top of the thermosphere up to 10,000 kilometers. - Egzosfer atmosferin en üst tabakasıdır. 10.000 kilometreye kadar termosferin üstünden uzanır.

üstün
atop

The woman is atop the table. - Kadın masanın üstündedir.

üstün
pre eminencent
üstün
above

Her dress is above the knee. - Elbisesi dizinin üstündeydi.

Health is above wealth, for the former is more important than the latter. - Sağlık zenginliğin üstündedir, zira birincisi ikincisinden daha önemlidir.

üstün
over

The quick brown fox jumped over the lazy brown dog. - Hızlı kahverengi tilki tembel kahverengi köpeğin üstüne atladı.

Look at the train going over the bridge. - Köprünün üstünde giden trene bak.

üstün
choice
üstün
atop of
üstün
hyper
üstün
super duty
üstün
transcendent
üstün
the vowel point in Arabic script indicating an a
üstün
distingue
üstün
superior; above; predominant, preeminent
üstün
golden
üstün
excellent
üstün
pukka
üstün
topflight
üstün
{s} unsurpassed
üstün
compare
üstün
elegant
üstün
unequalled
üstün
topnotch
üstün
select
üstün
glib

Are you going to give me a glib answer, or are you going to think before you reply? - Bana üstünkörü bir cevap mı vereceksin yoksa cevap vermeden düşünecek misin?

üstün
topdrawer
üstün
ideal
üstün
ascendantent
üstünlük
beat
üstünlük
lordship
üstünlük
distinction
üstünlük
altitude
üstünlük
overweight
üstünlük
pre-eminence
üstünlük
dominance
üstünlük
excellence
üstünlük
superiority; ascendancy, hegemony; priority; advantage, head start
üstünlük
predominance
üstünlük
class
üstünlük
eligibility
üstünlük
{i} supereminence
üstünlük
{i} odds
üstünlük
{i} better
üstünlük
preponderate
üstünlük
pre eminence
üstünlük
bulge
üstünlük
{i} transcendence
üstünlük
superlative
Türkisch - Türkisch

Definition von üstünlükler im Türkisch Türkisch wörterbuch

üstün
Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan: "Zekâsının işlek, hatasız ve çok üstün olduğunu bir daha anlıyorum."- R. H. Karay
Üstün
fetha
Üstün
kuvvetli
üstün
Arap harfli metinlerde bir ünsüzün a, e seslerinden biriyle okunacağını gösteren işaret, fetha
üstün
Birine veya bir şeye göre nitelik bakımından daha yüksek, daha elverişli olan, faik: "El elden üstündür ta arşa kadar."- Atasözü
üstün
Nitelik bakımından daha yüksek, daha elverişli olan, faik
üstün
Benzerlerine göre daha yüksek bir düzeyde olan, onları geride bırakan
üstünlük
Üstün olma durumu, rüçhan: "Bunlar kendilerini kıskançlık gibi, üstünlük gibi, gençlik hislerine kaptıran hanımlardı."- A. Ş. Hisar
üstünlük
Üstün olma durumu, rüçhan
üstünlük
rüçhan
üstünlük
gelebe
üstünlük
faikiyet
üstünlükler
Favoriten