üstü

listen to the pronunciation of üstü
Türkisch - Englisch
change

You have forgotten your change. - Para üstünüzü unuttunuz.

When I asked him for change, he gave it to me. - Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.

lorry
convertible

He was driving a new red convertible. - O yeni kırmızı üstü açılabilir bir araba sürüyordu.

I'd like to drive across the USA in a convertible car. - Ben üstü açık bir arabayla ABD çapında dolaşmak istiyorum.

üst
top

Look at the picture at the top of the page. - Sayfanın üst kısmındaki resme bak.

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını şifoniyerin üstüne koydu.

üst
upper

The upper part of the mountain is covered with snow. - Dağın üst kısmı karla kaplıdır.

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

üstü açık araba
roadster
üstü kalsın
Keep the change!
üstü kapalı
(deyim) Not clearly expressed; inexplicit. Not clear in meaning or application
üstü çizgili
Lined through
üstü örtülmemiş araba, otomobil vb
not covered above cars, automobiles, etc
üstü açık araba
drophead
üstü açık open
at the top
üstü açılabilen araba
convertible
üstü açılabilen spor araba
drophead coupe
üstü açılabilir
convertible

Tom watched as Mary drove away in her red convertible sports car. - Mary üstü açılabilir kırmızı spor arabasıyla uzaklaşırken Tom izledi.

He was driving a new red convertible. - O yeni kırmızı üstü açılabilir bir araba sürüyordu.

üstü açılabilir araba
cabriolet
üstü başı dökülen
out at elbows
üstü başı dökülen
tattered
üstü başı dökülen kadın
dowdy
üstü başı dökülen kimse
scarecrow
üstü başı dökülmek
for (one's) clothes to be in tatters
üstü başı perişan
in rags
üstü dar altı geniş elbise
dirndl
üstü kalsın lütfen
keep the change please
üstü kapalı
by implication
üstü kapalı
covert, veiled; obscure
üstü kapalı
sous entendu
üstü kapalı balkon
piazza
üstü kapalı bir biçimde son verme
(Hukuk) tacit abrogation
üstü kapalı kabullenme
(Hukuk) tacit acquiescence
üstü kapalı konuşmak
riddle
üstü kapalı olarak
implicitly
üstü kapalı olarak
insinuatingly
üstü kapalı söylemek
hint
üstü kapalı söylemek
intimate
üstü kapalı söylemek
to hint
üstü kapalı söylemek
allude
üstü kapalı söylenen şey
sous entendu
üstü kapalı söz
innuendo
üstü kapalı söz
hint
üstü kapalı söz
insinuation
üstü kapalı tanıma
(Hukuk) implied recognition
üstü kapalı yetkiler
(Hukuk) implied powers
üstü traşlanmış
(taş) tabular
üstü traşlı
(taş) table cut
üstü çizgili
Strikethrough/ Strikethru
üst
{i} senior

She holds a senior position in the government. - O hükümette üst düzey bir konuma sahiptir.

This seminar will target senior marketing leaders from Japanese firms. - Bu seminer Japon firmalarından üst düzey pazarlama liderlerini hedef alacaktır.

üst
superior

His paper is superior to mine. - Onun raporu benimkine göre üstündür.

These products are superior to theirs. - Bu ürünler onlarınkinden daha üstün.

üstü kapalı
{s} implicit
üst
upper side, upper part, top; outside surface; clothing, dress; body; (para) remainder, change; superior; upper, uppermost
katlanır araba üstü
hood
üst
surface
üst
covering
üst
at or about (a certain time): öğle üstü in the early afternoon/ at noon
üst
upstairs

She went upstairs to her bedroom. - O üst kata yatak odasına gitti.

The bedrooms are upstairs. - Yatak odaları üst kattadır.

kapı üstü kirişi
summer
üst
high

There are few high-ranking positions left open for you. - Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.

How to overcome the high value of the yen is a big problem. - Yüksek yen değerinin nasıl üstesinden gelineceği büyük bir sorundur.

elek üstü
(Jeoloji) oversize
hayat üstü kapalı
veranda
kritik üstü
(Çevre,Teknik) supercritical
ortalama üstü
above average
para üstü
remainder
rampa üstü güven derecesi
(Askeri) on launcher reliability
ses üstü
(Askeri,Otomotiv) supersonic
sınır üstü
above limit
tezgah üstü
(Tıp) over the counter
tezgah üstü
(Ticaret) over-the-counter
tezgah üstü piyasa
(Ticaret) over the counter market
tezgah üstü piyasalar
(Ticaret) over the counter markets
tezgah üstü piyasalar
(Ticaret) over the counter otc
tezgah-üstü
(Ticaret) over-counter
zaman üstü
timelessness
üst
change

Please be careful not to forget your card or your change in the machine. - Kartını ya da para üstünü makinede unutmamak için lütfen dikkatli ol.

You have forgotten your change. - Para üstünüzü unuttunuz.

üst
(Matematik) power

He believed in the supreme power of the law. - Hukukun üstün gücüne inanıyordu.

He swept to power in 1929. - 1929'da ezici bir üstünlükle iktidara geldi.

üst
upper part

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

The upper part of the mountain is covered with snow. - Dağın üst kısmı karla kaplıdır.

üst
chief

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

üst
(Ticaret) major

A major is above a captain. - Binbaşı yüzbaşının üstündedir.

üst
powers
üst
(İnşaat) topping
üst
(Bilgisayar) ceiling

Tom is lying on his back, staring at the ceiling. - Tom sırt üstü uzanıyor, tavana bakıyor.

üst
remainder
üst
clothing
üst
outside surface
üst
upper side
üst
(Matematik) exponential

The exponential function has a horizontal asymptote. - Üstel fonksiyonun yatay asimptotu vardır.

The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function. - İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.

üst
uppermost
üst
(Biyokimya) super

He behaves respectfully toward his superiors. - Üstlerine karşı saygıyla davranır.

This cloth is superior to that. - Bu kumaş ona göre daha üstün.

üst
above

We saw the sun rise above the horizon. - Biz ufkun üstünde güneşin doğuşunu gördük.

Her dress is above the knee. - Elbisesi dizinin üstündeydi.

üst
body

Sami threw a blanket over Layla's body. - Sami, Leyla'nın cesedinin üstüne bir battaniye attı.

Tom has no upper body strength. - Tom'un üst vücut gücü yok.

üst
dress

Tom put his wallet on top of the dresser. - Tom cüzdanını konsolun üstüne koydu.

That dress looks good on you. - O elbise senin üstünde iyi gözüküyor.

üstü kapalı
obscure
üstü kapalı
vague
üstü kapalı
veiled

Is that a veiled threat? - Üstü kapalı bir tehdit mi bu?

üstü kapalı
covert
üstü kapalı
(Ticaret) tacit
üst
ultra
45 yaş üstü bilgisayar ve internet eğitimi
computer and internet education for above 45 years of age
ayak üstü
feet above
ayak üstü yemek
fast food
diz üstü
Knee-top
duvar üstü
wall above
gemide ambar ve kamaraların üstü
ship of the barn and cabin top
genellikle üstü kapalı pazar yeri
often implicit in the market
gerçek üstü
surreal
partiler üstü
over parties
set üstü
set top
yol üstü
way higher
üst
on top

He put the skis on top of the car. - Kayakları arabanın üstüne koydu.

Everything on top of the table started rattling when the earthquake hit. - Deprem vurduğunda masanın üstündeki her şey tıkırdamaya başladı.

ahlak üstü
supra-moral
akşam üstü
akşamüstü
akşam üstü/üzeri
toward evening
altı alay, üstü kalay
gaudy, showy, tawdry
altı kaval, üstü şişhane
odd-looking, having an outlandish look
arka üstü yatmak
to lie on one's back
arka/sı üstü
on one's back
ayak üstü
ayaküstü
bagaj üstü fren lambası
(Otomotiv) high mount brake light
bayram üstü
just before a bairam
burun üstü
supranasal
burun üstü gelmek
(uçak) tip over
buzul-üstü nehir
(Jeoloji) supraglacial stream
diken üstü kası
(Anatomi) supraspinal muscle
dip üstü
2nd hand
diz üstü
kneeling, on one's knees
dört üstü
murat üstü fortunate, prosperous, flourishing
dün üstü
It's noon
düz vagon-üstü-konteynır
(Askeri) container on flatcar
filtre üstü
(Otomotiv) filter head
göt üstü oturmak
to be left speechless in a dispute
gövde üstü suya iniş
belly landing
gövde üstü suya iniş
(uçak) belly-flop
ikindi üstü
in midafternoon; about midafternoon
kabin üstü rüzgarlık
air deflectors on cab
kapı üstü penceresi
transom
kapı üstü yelpaze şeklinde pencere
fanlight
kare üstü motor
(Otomotiv) over square engine
karın üstü dalış
belly-flop
kasara üstü
poop deck
kemer üstü dolgusu
spandrel
kolordu üstü kademe (Kara Kuvvetleri); acil faaliyet/işlem; acil faaliyet/işlem
(Askeri) echelons above corps (Army); emergency action; emergency action committee
kritik üstü akım
(Askeri) subcritical flow
kıç üstü oturmak
(Konuşma Dili) 1. to fall smack on one's rear end. 2. to sit twiddling one's thumbs (having decided to give up a struggle)
lisans üstü
graduate
lisans üstü
postgraduate
lisans üstü programı
graduate course
lisans üstü yapmak
do master degree
masa üstü alıcı
table set
masa üstü yayıncılık
desk top publishing
mektup üstü address
on a letter
milletler üstü
(Politika, Siyaset) supranationalism
nişan tahtasında ortanın bir üstü
inner
para üstü
change

He gave me back the change. - O, para üstünü bana geri verdi.

When I asked him for change, he gave it to me. - Ondan para üstünü istediğimde, onu bana verdi.

paramın üstü lütfen
My change please
paranın üstü
change (given when one has paid more than the stated amount)
paranın üstü
change
pencere üstü kirişi
summer
rulman üstü
bearing upper
rüzgâr üstü
naut . windward side
rüzgâr üstü
windward, weather side
rüzgâr üstü
windward
standart üstü
(Ticaret) above standard
sırt üstü yatmak
to lie flat on one's back
tepesi üstü
head over heels
tepesi üstü
headfirst, headlong
tepesi üstü
1. upside down. 2. headlong, headfirst
tezgâh üstü testere makinesi
sawbench
ulus üstü
(Hukuk) supranational
ulus üstü organ
(Hukuk) transnational body
uluslar üstü örgütler
(Hukuk) supranational organizations
yanlış para üstü verdiniz
You gave me the wrong change
yer üstü serbest roket
(Askeri) free rocket over ground
yönetici üstü kipi
(Bilgisayar) post-administrator mode
çağ üstü
ultramodern
önceden konuşlanmalı su üstü harekatı; Kara Kuvvetleri Postahanesi
(Askeri) afloat pre-positioning operations; Army Post Office
öğle üstü
around noon
üst
upper surface, top: Kütüğün üstüne oturdu. She sat down on the log
üst
parent , powers , upper , exponent , top
üst
(a) superior, (a) boss
üst
clothes: Üstünü kirletme ha! Don't get your clothes dirty, you hear?
üst
space over or above: Üstümde ay parlıyordu. The moon was shining above me
üst
top, upper: en üst kat topmost floor. yokuşun üst yanında on the upper part of the slope
üst
remainder, rest (of an amount of money)
üst
highup
üstü kapalı
roofed in
üstü kapalı
{s} allusive
üstü kapalı
{s} insinuating
Türkisch - Türkisch

Definition von üstü im Türkisch Türkisch wörterbuch

üstü kapalı
(deyim) açık, kesin ifadeler kullanmadan konuşup dinleyenin kavrayışına bırakmak (Not clearly expressed; inexplicit)
üstü kapalı
Açık ve kesin kelimeler kullanmadan
üst
Bir şeyin dış yüzü, yüzey: "Ağzında lokmayı birdenbire yutmaya kıyamıyor, dilinin üstünde gezdiriyordu."- Ö. Seyfettin
lisans üstü
Üst yetkinlik, yüksek lisans veya lisans üstü, üniversitelerde 4 yıllık yetkinlik (lisans) eğitiminin ardından yapılan 2 yıllık ek eğitim ile elde edilir. Akademik derecelerde yetkinliğin üzerinde, doktoranın ise altında yer alır. Yapılabilmesi için ALES sınavından asgari 45 puan alınmalıdır. Lisansüstü eğitimi tezli veya tezsiz olabilir. Tezli lisanasüstü eğitiminde, 2 yıllık süre içerisinde, fakülte tarafından belirlenen dersler tamamlanmalı ve 3 veya 5 adet öğretim görevlisinden oluşan jüriye, öğrenci tez çalışmalarını sunmalıdır. Burada birincil amaç doktora tezinde olduğu gibi bilime katkı değildir. Birincil amaç öğrencinin bir tez çalışmasını yürütmeyi öğrenmesidir. Bu nedenle mevcut bilgilerin farklı bir alanda tekrar uygulanması, kuramsal çalışmaların uygulamaya dökülmesi gibi çalışmalar yeterlidir
arka üstü
Arkası yere gelecek biçimde
baş üstü
Geminin ön bölümünde çapanın bulunduğu yer
böbrek üstü bezi
Böbreklerin üstünde bulunan, hormon niteliğinde salgısı olan bez
diz üstü
Dizlerin yere gelmesiyle alınan biçim
masa üstü yayıncılık
Kitap, dergi vb. güncel yayınları ön planda tutan yayıncılık mesleği
mektup üstü
Mektubun gideceği adres
rüzgar üstü
Orsa
sırt üstü
Sırtı yerde olmak üzere
tepe üstü
Başının üzeri
yer üstü
Yerin yüzeyi üstündeki bölümü
yol üstü
bakınız: yol uğrağı
Üst
yan
Üst
(Hukuk) FEVK
Üstü kapalı
eskülabi
üst
Bir şeyin görülen yanı, yüzü
üst
Bazı tamlamalarda zaman bildirir: "Hiç unutmam; 1934 yılı sonbaharının serince bir akşamüstü idi."- Y. K. Karaosmanoğlu
üst
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan
üst
Öte, arka
üst
Sınıflamalarda temel olarak alınan bir tipe göre ileri derecede olan
üst
Artan, geriye kalan bölüm: "Bir liranın üstü olarak uşağın getirdiği yetmiş beş kuruşu masanın üstünden kaldırmaz."- A. Ş. Hisar
üst
Bir şeyin dış yüzü, yüzey
üst
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk: "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor."- H. E. Adıvar
üst
Vücut, beden
üst
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk
üst
İlgilenilen, üzerinde durulan konu
üst
Bazı deyimlerde sorumluluk, yükümlülük anlatır. İlgilenilen, üzerinde durulan konu
üst
Birine göre yüksek aşamada olan kimse
üst
Bir şeyin görülen yanı, yüzü: "Bu sefer taşın üstünden inip yere oturdu."- M. Ş. Esendal
üst
Bazı deyimlerde sorumluluk, yükümlülük anlatır
üst
Giyecek, giysi
üst
Artan, geriye kalan bölüm
üst
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan: "Kadınların beni böyle göz hapsine almaları yüzünden üst düğmelerimi gevşetemiyordum."- R. N. Güntekin. Öte, arka: "Ben onu Şehzade Camisi'nin üst yanında, sokak içi, eski ahşap bir evde tanıdım."- Y. Z. Ortaç
üst
Birine göre yüksek aşamada olan kimse, mafevk
üst
Bazı tamlamalarda zaman bildirir
üst
us
üstü
Favoriten