The architect achieved worldwide fame.
- Mimar dünya çapında ün kazandı.
He won fame as a novelist.
- Romancı olarak ün kazandı.
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
Many scientists have the reputation of being eccentric.
- Çok sayıda bilim adamı eksantrik olma ününe sahiptir.
She wants to be a celebrity.
- O ünlü biri olmak istiyor.
Who's your favorite celebrity?
- Senin en sevdiğin ünlü kimdir?
Tom's father was a noted mathematician.
- Tom'un babası ünlü bir matematikçiydi.
She is a noted singer.
- O, ünlü bir şarkıcıdır.
The Anglophones always complained about the vowels /a e i o u/ in artificial languages. Those sounds are used because most other sounds other people cannot pronounce.
- Anglofonlar her zaman yapay dillerdeki ünlü seslerden/aeiou/ şikâyet ettiler. Bu sesler diğer insanların telaffuz edemedikleri diğer birçok seslerden dolayı kullanılırlar.
This is a true story. A woman was admitted to a reputed obstetrics clinic to give birth.
- Bu gerçek bir hikaye. Bir kadın, doğurmak için ünlü bir kadın-doğum kliniğine yatırıldı.
The university bears the name of its founder.
- Üniversite kurucusunun adını taşımaktadır.
My wardrobe has four doors and two mirrors. It was manufactured by a Swedish company, whose name contains three vowels and a consonant.
- Gardrobumun dört kapısı ve iki aynası var. Adı, üç sesli harf ve bir ünsüz içeren bir İsveç şirketi tarafından üretildi.
He was renowned to be a very good pilot.
- O çok iyi bir pilot olduğu için ünlüydü.
A renowned tactician, Christopher Columbus once downed an entire pirate fleet by stealing all of their fruits and vegetables, thus giving them scurvy.
- Bir ünlü taktisyen, Christopher Columbus bir zamanlar onların tüm sebze ve meyvelerini çalarak, böylece onlara iskorbüt vererek tüm korsan filosunu yok etti,
His reputation goes with him wherever he goes.
- O nereye giderse ünü onunla birlikte gider.
Tom has a very bad reputation around town.
- Tom şehrin civarında çok kötü bir üne sahiptir.
You can tell this is college radio. First of all, they actually play records; secondly, they keep playing them at the wrong speed.
- Bunu üniversite radyosunda anlatabilirsin. Her şeyden önce onlar aslında kayıtları çalarlar; ikinci olarak onları yanlış hızda çalmaya devam ederler.
Sami was falsifying his university records.
- Sami üniversite kayıtlarını tahrif ediyordu.
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
She is an honor to our college.
- O bizim üniversite için bir onurdur.