I waited outside on the chance of seeing you.
- Seni görmek ümidiyle dışarıda bekledim.
He studies in the hope of becoming a doctor.
- O bir doktor olma ümidiyle okuyor.
Tom came to Boston hoping to find a job.
- Tom bir iş bulma ümidiyle Boston'a geldi.
As long as there's life, there is hope.
- Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
There is little, if any, hope that Tom will win the election.
- Eğer varsa, Tom'un seçimi kazanmasına dair küçük bir ümit var.