ücretsiz

listen to the pronunciation of ücretsiz
Türkisch - Englisch
free

You can get it for free. - Onu ücretsiz alabilirsin.

The admission costs six euros but on Sundays it's free. - Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

free of charge

Children under three are admitted free of charge. - Üç yaşın altındaki çocuklar ücretsiz kabul ediliyor.

Would you be willing to send me a sample free of charge? - Bana ücretsiz bir numune gönderir misiniz?

free, free of charge, gratuitous
(posta) postage free
unpaid

He was sentenced to 200 hours of unpaid work. - O, 200 saat ücretsiz çalışma cezasına çarptırıldı.

Most of the people working here are unpaid volunteers. - Burada çalışan insanların çoğu, ücretsiz gönüllülerdir.

(Hukuk) non-wage
unpaid; free, gratis, complimentary; gratis
free; for nothing, gratis
post free
for nothing

You can have this watch for nothing. - Bu saati ücretsiz alabilirsin.

You can have it for nothing. - Onu ücretsiz alabilirsin.

free of cost
cost free
(Ticaret) şans frais
complimentary

First class plane flights come with complimentary alcohol. - Birinci sınıf uçak bileti ücretsiz alkol ile birlikte gelir.

The drinks are complimentary. - İçecekler ücretsizdir.

(Ticaret) sans frais
to free
ücret
price

The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant. - Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.

What's the price of this umbrella? - Bu şemsiyenin ücreti nedir?

ücret
fee

How much is the entrance fee? - Giriş ücreti ne kadardır?

You must pay the admission fee here. - Buraya giriş ücreti ödemelisiniz.

ücret
{i} wage

The union won a 5% wage increase. - Sendika, % 5 oranında ücret artışı kazandı.

My monthly wage is 300,000 yen. - Benim aylık ücret 300.000 yen.

ücret
charge

Are the tip and service charge included? - Bahşiş ve servis ücreti dahil mi?

What are the charges in this hotel? - Bu otelde ücretler nedir?

ücret
cost

The biggest concern is cost. - En büyük kaygı ücret.

The admission costs six euros but on Sundays it's free. - Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

ücret
pay

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

ücretsiz göndermek mektup
frank
ücretsiz izin
Leave without pay
ücretsiz olan iş
The job for free
ücretsiz arama
toll free call
ücretsiz avukat sağlama
legal aid
ücretsiz giden mektup
frank
ücretsiz giriş
free admission

Tickets are $30, parking is free and children under ten receive free admission. - Biletler 30 dolar, park etmek ücretsiz ve on yaşın altındaki çocuklara ücretsiz giriş.

ücretsiz göndermek
(mektup) frank
ücretsiz izin
unpaid vacation
ücretsiz izin vermek
stand off
ücretsiz onarım
(Hukuk) free repair
ücretsiz park yeri
free parking
ücretsiz telefon numarası
toll-free number
ücret
wages

One-fifth of my wages go to taxes. - Ücretlerimin beşte biri vergilere gidiyor.

The manager advanced him two weeks' wages. - Yönetici ona iki haftalık ücreti avans verdi.

ücret
{i} rate

I have to pay high rates to the boarding. - Pansiyona yüksek ücretler ödemek zorundayım.

What's your hourly rate? - Senin saat ücretin nedir?

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
ücret
charged in
mektubu ücretsiz gitmesi için damgalamak
frank
tekrar doldurma ücretsiz
free refills
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

What's the minimum salary in Italy? - İtalya'da asgari ücret nedir?

What's the minimum salary in Australia? - Avustralya'da asgari ücret nedir?

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
Türkisch - Türkisch
Parasız olarak
Parasız (olarak)
Bir karşılık ödemeden alınan
ÜCRETSİZ İZİN
(Hukuk) İzin süresi içinde ücertin kesilmesi; ücret olmadan belli bir süre için izin alınması
ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
ücretsiz
Favoriten