ücretlidir

listen to the pronunciation of ücretlidir
Türkisch - Englisch
fee-paying
Fee-paying is used to talk about institutions or services which people have to pay to use, especially ones which are often provided free. fee-paying schools. fee-paying postgraduate students
ücret
price

The price doesn't include consumption tax. - Ücrete tüketim vergisi dahil değil.

What's the price of this umbrella? - Bu şemsiyenin ücreti nedir?

ücret
fee

How much is the entrance fee? - Giriş ücreti ne kadardır?

The lawyer's fee was very high. - Avukatın ücreti çok yüksekti.

ücret
{i} wage

The union was modest in its wage demands. - Sendika ücret taleplerinde mütevazı idi.

Tom's been working for minimum wage. - Tom asgari ücret için çalışmaktadır.

ücret
charge

Are the tip and service charge included? - Bahşiş ve servis ücreti dahil mi?

Do you charge for delivery? - Teslimat için bir ücret alıyor musunuz?

ücret
cost

The admission costs six euros but on Sundays it's free. - Giriş ücreti 6 £ ama Pazar günleri ücretsiz.

How much does it cost to get in? - Giriş ücreti ne kadar?

ücret
pay

Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay. - Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.

How much is your hourly pay? - Saatlik ücretin ne kadar?

ücret
wages

One-fifth of my wages go to taxes. - Ücretlerimin beşte biri vergilere gidiyor.

He promised to pay us high wages. - Bize yüksek ücret ödemeye söz verdi.

ücret
{i} rate

I have to pay high rates to the boarding. - Pansiyona yüksek ücretler ödemek zorundayım.

Bus rates have stayed the same for two years. - Otobüs ücretleri iki yıl aynı kaldı.

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
ücret
charged in
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

What's the minimum salary in the Czech Republic? - Çek Cumhuriyetinde asgari ücret nedir?

What's the minimum salary in Australia? - Avustralya'da asgari ücret nedir?

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
Türkisch - Türkisch

Definition von ücretlidir im Türkisch Türkisch wörterbuch

ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
ücretlidir
Favoriten