ücretlendirme

listen to the pronunciation of ücretlendirme
Türkisch - Englisch
pricing
(Telekom) accounting
charges
charging
ücret
price

The food at this restaurant is not good, the prices expensive, and the service lousy. In short, don't go to this restaurant. - Bu restorandaki yemek iyi değil, ücretler pahalı ve servis berbat. Kısaca bu restorana gitme.

The price includes the postage charge. - Fiyata posta ücreti dahildir.

ücret
fee

How much is the entrance fee? - Giriş ücreti ne kadardır?

There is no admission fee for children under five. - 5 yaş altı çocuklar için giriş ücreti yoktur.

ücret
{i} wage

The union was modest in its wage demands. - Sendika ücret taleplerinde mütevazı idi.

Tom's been working for minimum wage. - Tom asgari ücret için çalışmaktadır.

ücret
charge

I got the ticket free of charge. - Bileti ücretsiz aldım.

What are the charges in this hotel? - Bu otelde ücretler nedir?

ücret
cost

The cost of the air fare is higher than of the rail fare. - Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.

How much does it cost to get in? - Giriş ücreti ne kadar?

ücret
pay

How much is your hourly pay? - Saatlik ücretin ne kadar?

Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay. - Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler.

ücret
wages

The policemen demanded higher wages. - Polisler daha yüksek ücretler talep ettiler.

One-fifth of my wages go to taxes. - Ücretlerimin beşte biri vergilere gidiyor.

ücret
{i} rate

Bus rates have stayed the same for two years. - Otobüs ücretleri iki yıl aynı kaldı.

Show me a list of your rates, please. - Bana ücretlerinin bir listesini göster, lütfen.

ücret
payment

The fee includes the payment for professional services needed to complete the survey. - Araştırmayı tamamlamak için gereken mesleki hizmetler ücrete dahildir.

ücret
wages, pay, payment, screw; fee; cost, price
ücret
{i} hire

We've hired Tom to paint our garage. - Garajımızı boyaması için Tom'u ücretle tuttuk.

It wasn't my idea to hire him. - Onu ücretle çalıştırmak benim fikrim değildi.

ücret
{i} terms
ücret
{i} remuneration

The professor who invented it has the right to reasonable remuneration from the university. - Onu icat eden profesör, üniversiteden makul bir ücret hakkına sahip

ücret
dock
ücret
tollage
ücret
remunerate
ücret
paying

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

If necessary, I have no objection to paying a special fee. - Eğer gerekliyse, özel bir ücret ödemeye hiçbir itirazım olmaz.

ücret
money

I'm not the only one who doesn't have enough money to pay the membership fee. - Üyelik ücretini ödemek için yeterli paraya sahip olmayan tek kişi ben değilim.

ücret
(Ticaret) term
ücret
(Latin) tributum
ücret
earning

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
(Ticaret) labor union
ücret
emoluments
ücret
consideration
ücretlendirmek
price
ücret
charged in
ücret
wage rate
ücret
(Hukuk) charge, earnings, remuneration, wage
ücret
stipend
ücret
charge (for a hotel room, a service)
ücret
honorarium
ücret
salary

What's the minimum salary in Italy? - İtalya'da asgari ücret nedir?

The workers pushed for a raise in salary. - İşçiler ücret artışı istediler.

ücret
earnings

A higher minimum wage can raise earnings and reduce poverty. - Daha yüksek asgari ücret, kazançları yükseltip yoksulluğu azaltabilir.

ücret
dues

Those who have not paid their dues are asked to see me at the end of class. - Ücretlerini ödememiş olanların dersin sonunda beni görmeleri isteniyor.

ücret
fee, remuneration; wage; salary
ücret
emolument
Türkisch - Türkisch
Posta işlemlerinde taşıma ücretlerinin önceden ödenmesi
Ücretlendirmek işi
ücretlendirme makinesi
Posta işlemlerinde zarfların üstüne pul yerine ücreti gösterir damga basan makine
ÜCRET
(Osmanlı Dönemi) Hizmet karşılığı verilen şey
Ücret
(Osmanlı Dönemi) HUFARE
Ücret
(Osmanlı Dönemi) ŞEBR
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para: "Fiyatından daha yüksek bir ücretle satın aldı."- P. Safa
ücret
Kiralanan veya satın alınan bir şey için ödenen para
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal: "Ücret emeğin karşılığıdır."- Anayasa
ücret
İş gücünün karşılığı olan para ve mal
ücretlendirmek
Bir malın, bir işin ücretini belirlemek rayicini tayin etmek
ücretlendirme
Favoriten