önemse

listen to the pronunciation of önemse
Türkisch - Englisch
overrate
To esteem too highly; to give greater praise than due
{v} to rate too much or too high
To rate or value too highly
An excessive rate
{f} rate too highly; ascribe too much importance; overestimate
make too high an estimate of; "He overestimated his own powers"
To think of too highly; give greater praise than due
If you say that something or someone is overrated, you mean that people have a higher opinion of them than they deserve. More men are finding out that the joys of work have been overrated If you consider him a miracle man, you're overrating him. underrate + overrated over·rat·ed Life in the wild is vastly overrated. underrated
önem
importance

You must bring home to him the importance of the matter. - Meselenin önemini ona iyice anlatmalısın.

He put emphasis on the importance of the exercise. - O, egzersizin önemi üzerine vurgu yaptı.

önem
(Hukuk) significance

Did that have any special significance? - Onun herhangi özel bir önemi var mıydı?

It doesn't have any significance. - Bunun herhangi bir önemi yok.

önem
{i} interest

Tom brought up an interesting point during the meeting. - Tom toplantı sırasında önemli bir konudan bahsettti.

That's interesting, but not important. - Bu ilginç ama önemli değil.

önem
magnitude
önem
{i} matter

It doesn't matter what he said. - Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

It doesn't matter whether you answer or not. - Cevap verip vermemenin önemi yok.

önem
{i} consequence

I think the consequences are fairly significant. - Sonuçların oldukça önemli olduğunu düşünüyorum.

It is important to emphasize that the consequences are not the same. - Sonuçların aynı olmadığını vurgulamak önemlidir.

önem
emphasis

He put great emphasis on spoken English. - Konuşulan İngilizceye büyük önem verdi.

We should not place too much emphasis on money. - Paraya çok fazla önem vermemeliyiz.

önem
severity
önem
value

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth. - Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.

önem
{i} amount

The amount of money we collected was insignificant. - Topladığımız paranın miktarı önemsizdi.

Mushrooms contain significant amounts of minerals. - Mantarlar önemli miktarda mineral içerirler.

önem
{i} accent
önem
{i} stature
önem
heed

I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice. - Ben ailemin tavsiyesini önemsemeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.

önem
substance
önem
heftiness
önem
noteworthiness
önem
{i} account

It's important to take cultural relativism into account before judging another culture. - Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.

The problem is important on that account. - Sorun, o nedenle önemlidir.

önem
immediacy
önem
cruciality
önem
meaning

Intonation is very important. It can completely change the meaning. - Tonlama çok önemlidir. Anlamı tamamen değiştirebilir.

önem
note

There were important notes in that notebook. - O not defterinde önemli notlar vardı.

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

önem
moment

The most precious thing in life is moments. - Hayattaki en önemli şey anlardır.

We shared happy and important moments. - Mutlu ve önemli anlarımızı paylaştık.

önem
urgency
önem
stress

The teacher stressed the importance of taking notes. - Öğretmen not almanın önemini vurguladı.

The teacher stressed the importance of daily practice. - Öğretmen günlük çalışmanın önemini vurguladı.

önem
weight

His opinions carry weight. - Onun fikirleri önemlidir.

Sugary drinks have no nutritional value and contribute significantly to weight gain. - Şekerli içeceklerin hiçbir besin değeri yoktur ve kilo almaya önemli ölçüde etki ederler.

önem
regard

We regard him as an important man. - Onu önemli bir insan olarak görüyoruz.

Scientists regard the discovery as important. - Bilim adamları keşfe önemli gözüyle bakıyor.

önem
strength

In judo, technique is more important than strength. - Judoda teknik, güçten daha önemlidir.

An important characteristic of steel is its strength. - Çeliğin önemli bir özelliği onun gücüdür.

önem
import

Terrorism is the most important factor for the division of a country and the creation of autonomous regions. - Terörizm, bir ülkenin bölünmesi ve ayrılıkçı bölgelerin oluşumu için en önemli faktördür.

Recycling paper is very important. - Kâğıdı geri dönüştürmek çok önemlidir.

önem
significancy
önem
consideration
önem
importance, emphasis, magnitude, consequence
önem
prominence
önem
substantiality
önem
gravity
önem
materiality
Türkisch - Türkisch

Definition von önemse im Türkisch Türkisch wörterbuch

Önem
yer
Önem
ehemmiyet
önem
Bir şeyin nitelik veya nicelik bakımından değeri olma durmu, ehemmiyet
önemse
Favoriten