He told Peace that he did not believe his statement that he had fired the pistol merely to frighten the constable; had not Robinson guarded his head with his arm he would have been wounded fatally, and Peace condemned to death.
They pretend, as I hear, that the verses of Kabir have four different senses; illusion, spirit, intellect, and the exoteric doctrine of the Vedas; but in this part of the world it is considered a ground for complaint if a man's writings admit of more than one interpretation. While England endeavors to cure the potato-rot, will not any endeavor to cure the brain-rot, which prevails so much more widely and fatally?.
Is there life before death?
- Ölümden önce hayat var mıdır?
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
He took charge of the family business after his father died.
- Babasının ölümünden sonra aile şirketinin sorumluğunu üstüne aldı.
Tom died a natural death.
- Tom doğal bir ölümle öldü.
I will abolish capital punishment.
- Ölüm cezasını kaldıracağım.
Many countries have abolished capital punishment.
- Birçok ülke ölüm cezasını kaldırdı.
Get busy living or get busy dying.
- Ya hayata tutun ya da ölüme teslim ol.
Dying's nothing. Start instead by living - not only is it harder, but it's longer as well.
- Ölüm hiçbir şeydir. Onun yerine yaşayarak başla - sadece daha zor değil fakat aynı zamanda daha uzundur.
This is a killing machine.
- Bu bir ölüm makinesi.
Despite medical advances, ectopic pregnancy remains a significant cause of maternal mortality worldwide.
- Tıbbi gelişmelere karşın dış gebelik, dünya çapındaki anne ölümlerinin önemli bir nedeni olmaya devam etmektedir.
Life has a 100% fatality rate.
- Hayat %100 ölüm oranına sahiptir.
Sami was convicted of murder and sentenced to death.
- Sami cinayetten hüküm giydi ve ölüm cezasına çarptırıldı.
In Texas, murder is a crime punishable by death.
- Teksas'ta cinayet ölüm cezasını gerektiren bir suçtur.
The novel ends with the heroine's death.
- Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
- Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatın sona ermesi ve ebedi olan ahiret hayatına açılan kapıdır.
My father died a peaceful death last night.
- Dün gece babam huzurlu bir ölümle öldü.
Last year in the Philippines, earthquakes and tidal waves resulted in the deaths of more than 6,000 people.
- Geçen yıl Flipinlerde, depremler ve deprem dalgaları 6000'den fazla kişinin ölümüne sebep oldu.
Writing is a deeper sleep than death.
- Yazmak ölümden daha derin bir uyku.
You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death.
- Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.
Death penalty has been restored in this country.
- Ölüm cezası bu ülkeye geri getirildi.
Tom Jackson's obituary said that he was born in Boston.
- Tom Jackson'un ölüm ilanı Onun Boston'da doğduğunu söylüyordu.
Tom was mortally injured.
- Tom ölümcül şekilde yaralandı.
Tom was mortally wounded.
- Tom ölümcül yaralıydı.
Necromancers can resurrect the dead.
- Ölümçelenler ölüyü diriltebilir.
He fell a victim to a deadly disease.
- Ölümcül bir hastalığa kurban gitti.
The seven deadly sins are: pride, envy, greed, anger, lust, gluttony and sloth.
- Yedi ölümcül günah şunlardır: kibir, kıskançlık, açgözlülük, öfke, şehvet düşkünlüğü, oburluk ve tembellik.
Maybe you shouldn't tempt fate.
- Belki ölüme meydan okumamalısın.
Death is everyone's fate.
- Ölüm herkesin kaderidir.
Rigor mortis sets in soon after death.
- Vücudun katılaşması ölümden hemen sonra başlar.
We know that all men are mortal.
- Tüm insanların ölümlü olduğunu biliyoruz.