He came here before noon.
- O buraya öğleden önce geldi.
That baby will have slept five hours by noon.
- O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
We should get to Chicago by lunchtime.
- Biz öğle yemeği saatine kadar Chicago'ya varmalıyız.
She's supposed to be back by lunchtime.
- Öğle yemeği saatine kadar burada olması gerekiyor.
They will contact us before midday today.
- Onlar bugün öğleden önce bizimle iletişime geçecekler.
It is midday. The men are eating lunch.
- Gün ortası. İnsanlar öğle yemeği yiyorlar.
You have eaten lunch, haven't you?
- Öğle yemeğini yedin, değil mi?
She has lunch at home.
- Öğle yemeğini evde yedi.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
Tom didn't feel like eating lunch.
- Tom'un canı öğle yemeği yemek istemiyordu.
Tom didn't have time to eat lunch.
- Tom'un öğle yemeği yemek için zamanı yoktu.
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
Tom didn't have lunch.
- Tom öğle yemeği yemedi.
We had an early lunch.
- Biz erken bir öğle yemeği yedik.
I wash my hands before eating lunch.
- Öğle yemeği yemeden önce ellerimi yıkarım.