He came here before noon.
- O buraya öğleden önce geldi.
We've eaten pizza and chicken at noon.
- Biz, öğleyin pizza ve tavuk yedik.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
She's supposed to be back by lunchtime.
- Öğle yemeği saatine kadar burada olması gerekiyor.
We have lunch at midday.
- Biz gün ortasında öğle yemeği yiyoruz.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
I have already eaten lunch.
- Daha önce öğle yemeği yedim.
You have eaten lunch, haven't you?
- Öğle yemeğini yedin, değil mi?
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
Tom said that he was eager to eat lunch with Mary.
- Tom Mary ile öğle yemeği yemek için istekli olduğunu söyledi.
Tom didn't have time to eat lunch.
- Tom'un öğle yemeği yemek için zamanı yoktu.
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
Tom didn't have lunch.
- Tom öğle yemeği yemedi.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
She was in no humor for lunch.
- Öğle yemeği yemeyi canı istemedi.
I wash my hands before eating lunch.
- Öğle yemeği yemeden önce ellerimi yıkarım.