çoklu

listen to the pronunciation of çoklu
Türkisch - Englisch
plural
Multiple, plurality of something
multiplet
(Askeri) multiplex
poly
multiple

Multiple injuries have been reported. - Çoklu yaralanmalar bildirildi.

Tom suffers from multiple sclerosis. - Tom çoklu doku sertleşmesinden muzdarip.

(Bilgisayar,Teknik) byte
multiplicate
multiunit
multi

I'm pretty good at multitasking. - Çoklu görevde oldukça iyiyim.

The mandatory character of schooling is rarely analyzed in the multitude of works dedicated to the study of the various ways to develop within children the desire to learn. - Eğitimin zorunlu karakteri çocukların içinde öğrenme arzusu geliştirmek için çeşitli şekillerde çalışmaya adanmış işlerin çokluğunda nadiren analiz edilir.

çok
much

I was much frightened at the sight. - Ben görünce çok korktum.

I have too much homework today. - Bugün, çok fazla ödevim var.

çok
many

He has many enemies in the political world. - Politik dünyada pek çok düşmanı var.

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

çok
very

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

çoklu seçim
(Bilgisayar) multi select
çoklu seçim
(Bilgisayar) multiple selection
çoklu karşılaştırma testi
(İstatistik) Multiple comparision test
çoklu skleroz
multiple sclerosis
çoklu zeka kuramı
theory of multiple intelligences
çoklu adres
multi-address
çoklu alan
multi-field
çoklu delgi
multiple punch
çoklu disiplinli IKK
(Askeri) multidiscipline counterintelligence
çoklu entegre harekat planı (SIOP) seçeneği
(Askeri) non-Single Integrated Operational Plan (SIOP) option
çoklu erişim
multi-access, multiple access
çoklu erişim tahsisi talebi
(Askeri) demand assigned multiple access
çoklu erişimli ticari uydu
(Askeri) multiple access commercial satellite
çoklu iyonlaşma
multiple ionization
çoklu işlemci
multiprocessor
çoklu kanal harekat hat değerlendiricisi
(Askeri) multichannel operational line evaluator
çoklu kaydetme
multiple recording
çoklu komuta gerektiren harekat imkan ve kabiliyeti
(Askeri) multicommand required operational capability
çoklu liste
multi-list
çoklu rotalama
multiple routing
çoklu yöneltme
multiple routing
çoklu yönetim
(Ticaret) multiple management
çoklu yönlendirme
(Bilgisayar) multiple routing
çoklu ödeme
multiple payment
çoklu-nokta
(Bilgisayar) multi-spot
çoklu-spektrumlu görüntüleme
(Askeri) multi-spectral imagery
çok
so
çok
fair

Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study. - Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.

The teacher was very fair when she marked our exams. - Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.

çok
too

If you eat too much you will become fat. - Çok fazla yersen şişmanlarsın.

It was too difficult for me. - Bu benim için çok zordu.

çok
good

It's good now; neither too heavy nor too light. - O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.

She's a very good teacher. - O çok iyi bir öğretmendir.

çok
such

You do such a thing once too often and get punished. - Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.

Thank you very much for sending me such a nice present. - Bana böyle hoş bir hediye gönderdiğin için çok teşekkür ederim.

çok
big

Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth. - Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.

Japanese tourists abroad are big spenders. - Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.

çok
affluent
çok
ample
çok
a lot

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

çok
abundant

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

çok
plenty

Tom should have plenty of time. - Tom'un çok zamanı olmalı.

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

çok
{s} tidy

Tom's apartment is very tidy. - Tom'un dairesi çok düzenli.

Mary's apartment is very tidy. - Mary'nin dairesi çok düzenli.

çok
dead

God is dead. And I don't feel so good either. - Tanrı öldü ve ben de çok iyi hissetmiyorum.

I am dead tired from walking around all day. - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.

çok
countless

Countless stars were twinkling in the sky. - Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.

Countless lives have been lost. - Pek çok hayat kayboldu.

çok
helluva
çok
plenteous
çok
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

çok
lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

çok
lots of

In Venice, there are always lots of tourists. - Venedik'te her zaman çok turist vardır.

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

çok
abounding
çok
so much

You must not depend so much on others. - Diğerlerine çok fazla bağımlı olmamalısın.

He hurt his arm lifting so much weight. - Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.

çok
numerous

When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf. - Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.

Numerous stars were visible in the sky. - Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.

çok
piping
çok
hearty
çok
{i} Lot

What a lot of books he has! - Onun ne de çok kitabı var!

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

çok
{s} precise

He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise. - O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.

çok
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

çok
like hell
çok
heavy

The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper. - Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.

This desk was too heavy for Patty to lift. - Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.

çok
bloody
çok
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çok
innumerable
çok
awful

Tom seemed awfully tired. - Tom çok yorgun görünüyordu.

There are very few shops and the cinema is awful. - Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.

çok
sorely
çok
hell of
çok
badly

We are badly in need of food. - Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.

The bread is cutting badly because it's very soft. - Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.

çok
thick on the ground
çok
multi-

The fountain is lit with multi-colored lights. - Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.

Tatoeba is a multi-language dictionary. - Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.

çok
most

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world. - Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.

çok
unduly
çok
hard

Praise stimulates students to work hard. - Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.

It's too hard for me. - Bu benim için çok zordu.

çok
extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

çok
a good deal

He looks a good deal better today. - O, bugün çok daha iyi görünüyor.

We learn a good deal at school. - Biz okulda çok şey öğrendik.

çok
numerously
çok
manifold
çok
jelly

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

çok
a raft of
çok
profoundly
çok
sore

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

çok
bounteous
çok
by far

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.

çok
a great many

A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many. - Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.

There are a great many forest fires in America. - Amerika'da pek çok orman yangını var.

çok
exceedingly
çok
a great number of

As a result of the war, a great number of victims remained. - Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.

There are a great number of schools in this city. - Bu şehirde çok sayıda okul vardır.

çok
myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

çok
substantially
çok
(Argo) heaps
çok
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

çok
horrible

Their performance that year was horrible. - Bu yılki performansları çok berbattı.

You must feel horrible. - Kendini çok berbat hissediyor olmalısın.

çok
eminently
çok
tremendously

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla ağrıyor.

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

çok
teem
çok
high

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

The price of this car is very high. - Bu arabanın fiyatı çok yüksek.

çok
whaling
çok
extreme

You seem to be extremely lazy. - Çok tembel görünüyorsun.

Tom is extremely sophisticated. - Ton son derece çok bilmiş.

çok
uncommonly
çok
(Denizbilim) multy
çok
multiple

Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests. - Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.

One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures. - Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.

çok
round

Their garden is full of very beautiful flowers all the year round. - Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

çok
in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

çok
killing
çok
long

Well, the night is quite long, isn't it? - Güzel, gece çok uzun, değil mi?

I hope the bus will come before long. - Umarım otobüs çok geçmeden gelir.

çok
far

Jane's farewell speech made us very sad. - Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.

Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office. - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.

çok
extremely

Tom and his brothers are extremely close. - Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

çok
several

Several companies are competing to gain the contract. - Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.

Several slight shocks followed the earthquake. - Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.

çok
a world of

A good night's sleep will do you a world of good. - İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.

çok
darned
çok
infinitely

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen. - Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

çok
uprising

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

çok
abysmal
çok
along with a lot
çok
right

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

Tom looks like he's too tired to help us right now. - Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.

çok
per-
çok
more

Jon is far more attractive than Tom. - Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

çok
no end of
çok
oceans of
çok
good and
çok
some few
çok
enormously

Tom is an enormously gifted musician. - Tom çok yetenekli bir müzisyen.

I've always admired you enormously. - Sana her zaman çok hayran oldum.

çok
awfully

I'm awfully sorry that I was late. - Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.

Tom seemed awfully tired. - Tom çok yorgun görünüyordu.

çok
madly
çok
soaking
çok
vast

Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai. - Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.

There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly. - Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.

çok
power

The man used much money to gain power. - Adam güç kazanmak için çok para kullandı.

Tom has a lot of will power. - Tom'un çok fazla irade gücü vardır.

çok
excess

You shouldn't eat to excess. - Çok fazla yememelisin.

She smokes excessively. - O çok fazla sigara içiyor.

çok
strongly

I felt very strongly about it. - Bu konuda çok şiddetle hissettim.

Tom feels very strongly about this. - Tom bu konuda çok güçlü hissediyor.

çok
not half
çok
multi

This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind. - Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected. - Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.

çok
stinking
çok
ever so
çok
positively
çok
terribly

I was terribly confused by his question. - Sorusuna çok şaşırdım.

It's terribly cold. I think I'm going to catch a cold. - Çok üşüyorum. Sanırım nezle olacağım.

çok
full

He knew full well that he didn't have long to live. - O yaşamak için uzun zamanı olmadığını çok iyi biliyordu.

Mary is young, but full of talent. - Mary genç ama çok yetenekli.

çok
rattling
çok
rich

I am poor, whereas my brothers are very rich. - Ben fakirim, oysa erkek kardeşlerim çok zengin.

They say he is very rich. - Onlar onun çok zengin olduğunu söylüyorlar.

çok
any number of
çok
unusually
çok
highly

Corn is the most highly subsidized crop in America. - Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.

I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government. - Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.

çok
considerably

The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated. - Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.

çok
above

Love is above money. The latter can't give as much happiness as the former. - Sevgi paranın üstündedir. Sonraki önceki kadar çok mutluluk veremez.

This book is far above me. - Bu kitap benim çok üzerimde.

çok
wildly
çok
some little
çok
extensively
çok
copious
çok
dreadfully
çok
a lot of

I can't go out because I have a lot of homework. - Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

çok
immensely
çok
many more
çok
in the extreme
çok
simply

She always dresses very simply. - O her zaman çok sade şekilde giyinir.

This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind. - Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

çok
poly

The Mormons have outlawed polygamy, but some adherents still practice it. - Mormonlar çok eşliliği yasakladılar ama bazı yandaşları bunu hala uyguluyorlar.

It doesn't require you to be a polyglot. - Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.

çok
hugely

The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular. - Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.

çok
terrifically
çok
large

He worked hard to support a large family. - O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.

This bird's large wings enable it to fly very fast. - Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.

çok
only too

I'm only too happy to help. - Sadece yardım etmek için çok mutluyum.

Tom's only too happy to lend a hand where necessary. - Tom sadece gerektiği yerde yardım etmekten çok mutlu.

çok
numbers of
çok
roaring
çoklu işlem
multiprocess
çoklu işlem
multiprocessing
Çok
gobs of
çok
multitudinous
çok
well

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

Tony can play tennis very well. - Tony, çok iyi tenis oynayabilir.

çok
a great deal

His talk led me to believe that he knows a great deal. - Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.

He made a great deal of money selling milk. - O süt satarak çok para yaptı.

çok
the so
çok
to bits
Müşterek Çoklu-Taktik Sayısal Bilgi Bağlantısı (Multi
(Askeri) Joint Multi-Tactical Digital Information Link (Multi-TADIL) Standards Working Group
Sınır Tanımayan Doktorlar; görev destek kuvveti; çoklu muhabere formatı
(Askeri) Medicins Sans Frontieres ("Doctors Without Borders"); mission support force; multiplex signal format
arazi çoklu birliği
(Askeri) contour multiunit
donanma çoklu kanal
(Askeri) fleet multichannel
hedef tanıma taarruz çoklu sensörü
(Askeri) target recognition attack multisensor
html çoklu ortam
(Bilgisayar) html multimedia
paralel izleme çoklu birlik dönüşü; hasta sevk talebi; hasta sevk ihtiyacı
(Askeri) parallel track multiunit return; patient movement request; patient movement requirement
paralel izleme çoklu birliği; yolculuk malzemesi; hasta sevki; koruyucu hekimlik
(Askeri) parallel track multiunit; passage material; patient movement; preventive medicine; program manager; provost marshal
paralel çoklu birlik döngüsü; kısmi görev yapabilir
(Askeri) parallel multiunit circle; partial mission-capable
sahra elkitabı (Kara Kuvvetleri); mali yönetim; aydınlatma çoklu birimi; kuvvet
(Askeri) field manual (Army); financial management; flare multiunit; force module; frequency modulation; functional manager
standart Kara Kuvvetleri çoklu komuta yönetim bilgi sistemi
(Askeri) standard Army multi-command management information system
tek yönlü parallel sıralı çoklu birlik
(Askeri) parallel track multiunit non-return
zaman bölmeli çoklu erişim
(Askeri) time division multiple access
çift tonlu çoklu frekans
(Askeri) dual tone multi-frequency
çok
poly-
çok
damned

Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly. - Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.

çok
hell

Oh, hello. It's quite hot today really! - Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!

çok
plenty of

There's no need to hurry. We have plenty of time. - Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

çok
many, much; very; so; a lot (of), lots (of), plenty (of), a deal (of), a good deal of, a great deal (of); too, extremely, awfully, dreadfully; abundant
çok
greatly

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

The news disturbed her greatly. - Haber onu çok rahatsız etti.

çok
acres and acres
çok
much; many, a lot of, lots of, plenty of
çok
deeply

I feel for you deeply. - Senin için çok üzülüyorum.

Tom was deeply disturbed by this news. - Tom bu haberden çok rahatsız oldu.

çok
precious

We have precious little time. - Değerli çok az zamanımız var.

Time is a precious thing, so we should make the best use of it. - Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.

çok
heavily

It rained heavily, and consequently the baseball game was called off. - Çok yağmur yağdı ve dolayısıyla beyzbol maçı iptal edildi.

Bill hates his father smoking heavily. - Bill babasının çokça sigara içmesinden nefret ediyor.

çok
largely

The audience was largely made up of very young children. - Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.

çok
loads of
çok
heartily
çok
heaps of
çok
over

I'm the type who likes to think things over very carefully. - Şeylerin üzerinde çok dikkatlice düşünmeyi seven tipim.

A lot of people want peace all over the world. - Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.

çok
fantastically
çok
very much

Thank you very much for your present. - Hediyen için çok teşekkürler.

I am very much relieved to know that. - Onu bildiğim için çok rahatladım.

çok
jolly
çok
galore
çok
often, long (time)
çok
beast

These beasts are very friendly. - Bu canavarlar çok cana yakın.

You're a beast! You haven't even missed one question! - Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!

çok
perishingly
çok
rattle
çok
{s} profuse

Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill. - Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.

çok
thundering
çok
tireless
çok
terrible

She looked terrible at that time. - O zaman çok kötü görünüyordu.

You're so good at writing. I'm terrible. - Yazma konusunda çok iyisin. Ben kötüyüm.

çok
whopping
çok
be thick with
çok
spanking
çok
whacking
Türkisch - Türkisch
İçinde birden çok işlev barındıran
çoklu mantıkçılık
(Para) Farklı gruptan insanların farklı biçimlerde düşüneceğini iddia etmek. İnsanların ait olduğu sosyal sınıfa, milliyetine, veya ırkına göre farklı mantık kurma, farklı akıl yürütme biçimleri olacağını savunmak. Marksist ideolojiye göre bir proleter ile bir burjuvanın mantığı ayni değildir
çoklu skleroz
(Tıp, İlaç) Çoklu skleroz ya da multiple skleroz, beyni ve omuriliği tutan özbağışıklık hastalığır. Kısaca MS olarak anılır. Nörotravmanın ardından genç erişkinlerde en sık görülen nörolojik bozukluktur. Sadece ABD'de yaklaşık 350.000-400.000 doktorlarca tanı konmuş kişi vardır. Hastalığın nedeni daha tam olarak anlaşılmamış olmakla birlikte, genetik ve çevresel etkenlerin birleşimiyle ortaya çıktığına inanılmaktadır. Çeşitli tipleri olsa da tümü merkezi sınır sisteminin (MSS) yangısı (enflamasyonu) ile nitelenir ve miyelinsizleşme (sınır dokusunu saran özel miyelin proteinin bağışıklık sistemince yok edilmesi) ile ilerlemektedir. Başka bir deyişle MS, MSS'nin miyelinsizleşmesini ve yangısını içeren bir özbağışıklık hastalığıdır. Özbağışıklık; kısaca bağışıklık sisteminin kişinin kendi hücrelerini tanıyamaması, bunun sonucunda vücuda yabancı madde sanıp yok etmeye çalışması ve sonuç olarak vücudun kendi kendine zarar vermesi olarak açıklanabilir. MS'de ise bağışıklıl sisteminin tanıyamadığı bağıştıranlar (antijen) miyelinlerdir (myelin baz proteini ve myelin oligodendrosit glikoprotein gibi). MS hastalığında bağışıklık sistemde asıl sorumlu tutulan bağışıklık sistemi hücreleri ise T-hücreleri'dir
çoklu zeka kuramı
(Eğitim) Çoklu zeka kuramı Howard Gardner tarafından 1983 yılında geliştirilmiştir.Gardner, zekayı “problem çözme kapasitesi ya da değerli bir veya birden çok kültürel yapı ürününe şekil vermek” olarak tanımlamaktadır.Gardner’a göre çoklu zeka kuramının temelinde biyolojik ve kültürel boyutlar yer almaktadır. Zekanın oluşumunda biyolojik ve çevresel etkenler vardır.Bunlar;kaynaklara ulaşım şansı,kültürel etkenler,coğrafi etkenler,ailesel etkenlerdir.Bu etkenlere bağlı olarak zekanın değişik boyutları artabilir veya eksilebilir. Howard Gardner'e göre zekanın özellikleri: Sekiz zeka alanı vardır,zekanın belirli bir ölçütü yoktur,her insan kendisine göre bu zeka alanlarını kullanabilir,bu zeka alanları farklı alanlar da olsa zeka bir bütündür,bu zeka alanları güçlendirilebilir
çoklu ortam
Bilgisayarda metin, grafik, ses, canlandırma unsurlarını birleştirerek sunan ortam
çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
Çok
(Osmanlı Dönemi) UKAMİS
Çok
fena
Çok
deste
Çok
(Osmanlı Dönemi) UBR
Çok
geniş

New York'un caddeleri çok geniş. - New York'un caddeleri çok geniştir.

New York'un caddeleri çok geniştir. - New York'un caddeleri çok geniş.

Çok
düzine
Çok
(Osmanlı Dönemi) HUFAL
Çok
(Osmanlı Dönemi) NİHAYET
çok
Sayı, güçlük, süre vb. bakımından aşırılık bildirir: "Sanırım ki anamı daha çok severim."- M. Ş. Esendal
çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
çok
Sayı, güçlük, süre vb. bakımından aşırılık bildirir
çok
molto
çok
piu
çok
(Osmanlı Dönemi) kesîr
çoklu
Favoriten