çok(mek)

listen to the pronunciation of çok(mek)
Türkisch - Englisch

Definition von çok(mek) im Türkisch Englisch wörterbuch

çok yönlü
versatile

The programming language Java is highly versatile. - Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.

Potatoes are very versatile. - Patatesler çok yönlüdür.

çok
much

I was much frightened at the sight. - Ben görünce çok korktum.

John is not as old as Bill; he is much younger. - John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.

çok önemli
(Hukuk) crucial

Mental strength is crucial for success in any sports. - Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.

Sunday's match will be crucial. - Pazar günkü maç çok önemli olacak.

çok fazla
too much

You must not eat too much ice-cream and spaghetti. - Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.

It is dangerous to drink too much. - Çok fazla içmek tehlikelidir.

çok korkutmak
terrify
çok önemli
vital

She's vital to the mission. - O görev için çok önemlidir.

Your help is vital to the success of our plan. - Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.

çok
many

He has many enemies in the political world. - Politik dünyada pek çok düşmanı var.

There were too many people at the concert. - Konserde çok fazla kişi vardı.

çok
very

That tie suits you very well. - Bu kravat sana çok iyi uyuyor.

These are very old books. - Bunlar çok eski kitaplar.

çok komik
very funny

What you said was very funny. - Söylediğin çok komikti.

Her hat looked very funny. - Onun şapkası çok komik görünüyordu.

pek çok
very much

We didn't talk very much. - Biz pek çok konuşmadık.

en çok
most

Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world. - Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.

Windows is the most used operating system in the world. - Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.

az çok
more or less

I understand it more or less. - Bunu az çok anlıyorum.

Tom was able to live a more or less normal life after the operation. - Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.

çok istemek
crave
çok
fair

I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well. - Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.

That's not very fair, is it? - Bu çok adil değil, değil mi?

çok
good

I hear he is good at mahjong. - Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

çok çirkin
outrageous

What Tom said was outrageous. - Tom'un söylediği çok çirkindi.

çok istenen şey
prize
çok miktar
muckle
çok soğuk
freezing

It's freezing out here. - Burada dışarısı çok soğuk.

It's freezing in here. - Burada hava çok soğuk.

çok yaşa
bless you!
çok
affluent
çok
ample
çok
a lot

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

çok
abundant

Very large windows assure abundant natural daylight. - Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.

Oil is abundant in that country. - Şu ülkede petrol çoktur.

çok
plenty

There's no need to hurry. We have plenty of time. - Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.

As a new father, I gave my first child plenty of books. - Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.

çok
abounding
çok
helluva
çok
so much

Don't worry about money so much. - Para için o kadar çok kaygılanma.

What happened to make you laugh so much? - Sizi çok güldürecek ne oldu?

çok
lots of

Listening to music is lots of fun. - Müzik dinlemek çok eğlenceli.

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

çok
countless

Countless lives have been lost. - Pek çok hayat kayboldu.

He spent countless hours preparing for the test. - Teste hazırlanmak için çok saatler harcadı.

çok
numerous

Numerous stars were visible in the sky. - Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.

The king had numerous illegitimate children with her. - Kralın ondan çok sayıda gayrımeşru çocuğu vardı.

çok
piping
çok
dead

I am dead tired from walking around all day. - Bütün gün yürümekten çok yoruldum.

I'm not sure, but perhaps Tom is already dead. - Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.

çok
hearty
çok
exuberant

I was very exuberant. - Ben çok hayat doluydum.

çok
plenteous
çok
lavish

Tom lives a very lavish lifestyle. - Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.

çok az
slightly

You may be right, but we have a slightly different opinion. - Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.

I'm slightly worried about Tom. - Tom hakkında çok az endişeliyim.

çok büyük sayıda
myriad
çok daha fazla
much more
çok dikkatli
meticulous
çok dil bilen
multilingual
çok etkili şey
blockbuster
çok geçmeden
before long

I hope the bus will come before long. - Umarım otobüs çok geçmeden gelir.

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

çok hücreli
multicellular
çok ince kumaş
zephyr
çok istemek
aspire
çok istemek
covet
çok kötü
(Gıda) very bad

Telling lies is a very bad habit. - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

His behavior, as I remember, was very bad. - Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.

çok kötü
terrible

She looked terrible at that time. - O zaman çok kötü görünüyordu.

I think something terrible has happened to Tom. - Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.

çok kötü durumda
at a low ebb
çok yaşa
God bless you
çok yaşa
viva
çok yönlü
well-rounded

Tom is a well-rounded person. - Tom çok yönlü bir kişi.

Tom is a well-rounded individual. - Tom çok yönlü bir birey.

çok yıllık
perennial
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

çok çalıştırmak
overwork
çok ısınmak
overheat
çok
lot

He caused his parents a lot of anxiety. - Ailesini çok endişelendirdi.

Japan consumes a lot of paper. - Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.

çok
heavy

This desk was too heavy for Patty to lift. - Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.

The bag was too heavy for me to carry by myself. - Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.

çok
like hell
çok
deadly

Layla was a very deadly woman. - Leyla çok ölümcül bir kadındı.

çok
bloody
çok
plentiful

A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low. - Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.

çok
innumerable
çok giyilmiş
worn
çok güzel kız
peach
çok
hell of
çok
big

Tokyo is a very big city. - Tokyo çok büyük bir şehirdir.

This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers. - Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.

çok
badly

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

You must want this very badly. - Bunu çok fazla istemelisin.

çok
jelly

I like grape jelly best. - En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.

Tom ate too many jelly donuts. - Tom çok sayıda jöleli börek yedi.

çok
(Denizbilim) multy
çok
a raft of
çok
multiple

Tom has multiple talents. - Tom'un birden çok yeteneği vardır.

The test was multiple choice. - Test çoktan seçmeliydi.

çok
profoundly
çok
round

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

It is very cold here all the year round. - Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.

çok
sore

If you eat too much of this food, you may get a sore throat. - Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.

I have a sore throat because of too much smoking. - Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.

çok
manifold
çok
uncommonly
çok
bounteous
çok
so
çok
by far

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

This novel is by far more interesting than that one. - Bu roman ondan çok daha ilginç.

çok
numerously
çok
in earnest

It began to rain in earnest. - Çok yağmur yağmaya başladı.

çok
killing
çok
long

Well, the night is quite long, isn't it? - Güzel, gece çok uzun, değil mi?

This survey is too long to finish quickly. - Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.

çok
a good deal

She spent a good deal of money on her vacation. - O, tatiline çok para harcadı.

We learn a good deal at school. - Biz okulda çok şey öğrendik.

çok
extensive

The damage is too extensive. - Zarar çok geniş çaplıdır.

çok
a great many

There were a great many boys and girls in the park. - Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.

A great many tourists visit Kyoto in spring. - Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.

çok
extreme

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

We rejected Tom's suggestion as too extreme. - Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.

çok
whaling
çok
exceedingly
çok
high

The price of this camera is very high. - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.

The kangaroo jumps very high. - Kangurular çok yüksek sıçrarlar.

çok
a great number of

A great number of students battled for freedom of speech. - Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.

As a result of the war, a great number of victims remained. - Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.

çok
myriad

There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street. - Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.

çok
teem
çok
far

Recently, the increasing diversity of computer use has extended far beyond the realms of the office. - Son zamanlarda, bilgisayar kullanımında artan çeşitlilik, ofis alanlarının çok ötesine uzandı.

To take something too far. - Bir şey alamayacak kadar çok uzak.

çok
extremely

Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion. - Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.

You seem to be extremely lazy. - Çok tembel görünüyorsun.

çok
several

Several slight shocks followed the earthquake. - Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.

Mary has received several prizes for her poetry. - Mary şiiri için çok sayıda ödül aldı.

çok
hard

English is pretty hard, isn't it? - İngilizce çok zor, değil mi?

Understanding you is really very hard. - Seni anlamak gerçekten çok zor.

çok
a world of

A good night's sleep will do you a world of good. - İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.

çok
darned
çok
substantially
çok
(Argo) heaps
çok
infinitely

I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior. - Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.

Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen. - Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.

çok
uprising

The uprising was brutally suppressed. - İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.

çok
abysmal
çok
dearly

Tom loved his mother dearly. - Tom annesini çok sevdi.

çok
unduly
çok
horrible

I hate Sunday! It's a horrible day! - Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!

This medicine tastes horrible. - Bu ilaç çok kötü tadıyor.

çok
along with a lot
çok
thick on the ground
çok
tremendously

You speak tremendously fast. - Çok hızlı konuşuyorsun.

It hurts tremendously here. - Burası çok fazla ağrıyor.

çok
multi-

New York is a multi-racial city. - New York çok ırklı bir şehirdir.

The fountain is lit with multi-colored lights. - Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.

çok
eminently
çok
most

It isn't a surprise that English is the world's most spoken language. - Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.

Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world. - Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.

çok
right

Tom appears to be too tired to tackle that problem right now. - Tom, şimdi o sorunu çözemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.

Tom has as much right to be here as Mary does. - Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.

çok
per-
çok dar (giysi)
skintight
çok derin deniz
abyssal
çok düzenli
precisely
çok düzenli
smoothly
çok düzenli
like clockwork
çok düzenli bir şekilde
in apple-pie order
çok geç
too late

The order came too late. - Sipariş çok geç geldi.

It is too late to repent. - Tövbe etmek için çok geç.

çok geç
at all hours
çok geç olmadan
before it's too late
çok güvenilir
as good as gold
çok güvenmek
swear by
çok güzel
magical

This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead. - Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.

çok güzel
(Argo) cool

It would be so cool if I could speak ten languages! - On dil konuşabilsem, çok güzel olur!

This website is so cool. - Bu web sitesi çok güzel.

çok güzel
inspired
çok güzel
scrumptious
çok güzel
spiffing
çok güzel
fabulous
çok güzel
how about that?
çok güzel
divine
çok güzel
ethel
çok güzel
(Argo) going off
çok güzel
super
çok güzel
that's great
çok güzel
slashing
çok güzel
adorable

The way Tom looked at me was so adorable, I just couldn't say no. - Tom'un bana bakış tarzı çok güzeldi, ben sadece hayır diyemedim.

I have bought an adorable doll for my granddaughter. - Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.

çok güzel
fine as a fiddle
çok güzel
very good

It didn't taste very good. - Tadı çok güzel değildi.

This smells very, very good. - Bu çok, çok güzel kokuyor.

çok güzel
very beautiful

Seen from the sky, the island was very beautiful. - Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.

Do you think that brown hair is very beautiful? - Kahverengi saçın çok güzel olduğunu düşünüyor musun?

çok güzel
peachy
çok güzel
admirable
çok güzel
spiffy
çok güzel
(Konuşma Dili) a heaven on earth
çok güzel
terrific
çok güçlü
steel
çok güçlü
concentrated
çok güçlü
high-powered
çok güçlü
concerted

Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak. - Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.

çok güçlü
high-power
çok güçlü
all powerful
çok hafif (sesle)
(Muzik) pianissimo
çok ilginç
how about that?
çok ilginç
fascinating

This is a fascinating article. - Bu çok ilginç bir makale.

çok iğneli olta takımı
otter
çok korkunç
monstrous
çok kötü
bad

It would be unfair if we treated him so badly. - Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.

Telling lies is a very bad habit. - Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.

çok kötü
diabolical
çok kötü
atrocious
çok kötü
execrable
çok kötü
how about that?
çok kötü
unmentionable
çok kötü
miserable

The experiment resulted in a miserable failure. - Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.

The weather was miserable yesterday. - Hava dün çok kötüydü.

çok kötü
egregious
çok kötü
unspeakable
çok kötü
vicious
çok kötü
abominable
çok kötü
evil

There is much evil in the world. - Dünyada çok kötülük var.

Some people are evil. - Bazı insanlar çok kötüdür.

çok kötü
ghastly
çok kötü
criminal
çok kötü
deplorable

The road is in a deplorable state. - Yol çok kötü durumda.

çok kötü
sad
çok kötü
awfully
çok kötü
wretched
çok kötü
nefarious
çok kötü
abysmal
çok küçük
fractional
çok küçük
diminutive
çok küçük
(Tıp) nano-
çok küçük
smallest

Moncalvo is the smallest Italian city. - Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.

çok küçük
tiny
çok küçük
x-small
çok küçük
wee
çok sayıda tür
(Bilgisayar) multiple types
çok soğuk (mevsim/hava)
hard
çok taraflı
(Hukuk) multilateral
çok uzun süre
aeon
çok yük
(Bilgisayar) high load
çok yüksek
(Askeri) very high

The price of this car is very high. - Bu arabanın fiyatı çok yüksek.

The price of this camera is very high. - Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.

çok yüksek
(Ticaret) exorbitant
çok zaman önce
a long time ago
çok çekici
tempting

I have to admit it's very tempting. - Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.

çok çirkin
hideous
çok önce
long before
çok önem taşımak
be of capital importance
çok önemli
fateful
çok önemli
critical
çok önemli
a matter of life and death
çok önemli
a matter of life or death
çok önemli
red-letter
çok önemli
considerable
çok önemli
sacrosanct
çok önemli
big deal

It's a very big deal. - Bu çok önemli bir konu.

I thought this wasn't a big deal. - Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.

çok önemli
all-important
çok özür dilerim
i'm so sorry
çok üzgün
sick at heart
çok üzücü
heartbreaking
çok üzücü ve acıklı
tragic
çok üzülmek
deplore
çok-boyutlu
(Bilgisayar) multidimensional
çok
more

I like coffee much more than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

She is very beautiful, and what is more, very wise. - O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.

çok sevinme
joy
çok daha
a great deal
çok sayı
dozen

I have a dozen reports to read. - Okuyacak çok sayıda raporum var.

Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag. - Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.

Türkisch - Türkisch

Definition von çok(mek) im Türkisch Türkisch wörterbuch

çok
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı: "Bana matematik çok kolay geldi."- F. R. Atay
çok çok
En çok, en son, olsa olsa
Englisch - Türkisch

Definition von çok(mek) im Englisch Türkisch wörterbuch

çok programlı lise
Multi-programme high school
çok(mek)
Favoriten