The ball was on the line but the umpire ruled it out.
I have a stalker, my life is on the line! - Gabrielle, from Desperate Housewives Season 3 episode 13.
I have John on the line for you.
The playground is divided into three areas by white lines.
- Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
In a time-bound society time is seen as linear- in other words as a straight line extending from the past, through the present, to the future.
- Zamana bağlı bir toplumda zaman lineer olarak görülür-yani geçmişten şimdiki zamana ve geleceğe doğru uzanan düz bir çizgi olarak.
Tom made a dash for the front door.
- Tom ön kapı için bir çizgi yaptı.
I would like to try the blue striped skirt.
- Ben mavi çizgili eteği denemek istiyorum.
Tom wore a red and white striped tie.
- Tom, kırmızı ve beyaz çizgili kravat taktı.
This lucky streak won't last forever.
- Bu şanslı çizgi sonsuza dek sürmeyecek.
On your marks, get set, go!
- Çizgilerinize, hazırlanın, başlayın!
The boy spends hours drawing superhero comics.
- Çocuk süper kahraman çizgi romanları çizerek saatler harcıyor.
The girl spends hours drawing superhero comics.
- Kız süper kahraman çizgi romanları çizerek saatler harcıyor.