This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
The Khmer Rouge often used parables to justify their contradictory actions.
- Kızıl Kmerler çelişkili eylemlerini meşrulaştırmak için genellikle meseller kullanır.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
I have conflicting feelings about my childhood.
- Benim çocukluğum hakkında çelişkili duygularım var.
Our diplomacy and our military strategy were clearly in contradiction.
- Diplomatik ve askeri stratejimiz açıkça çelişki içindeydi.
My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişkidir.
Native speakers can give you conflicting information about what is or is not correct in their language.
- Yerli konuşmacılar dillerinde doğru olan veya olmayan şey hakkında çelişkili bilgiler verebilirler.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.