çalınma

listen to the pronunciation of çalınma
Türkisch - Englisch
ringing
Present participle of ring
Made forcefully; powerful
Analagous to the ringing of a bell, it is the rise and decay time before and after the transducer reaches maximum amplitude Expressed as the mechanical Q of the transducer which is the number of cycles it takes to get up to 90% of maximum amplitude, or down to 10% above zero amplitude
The tendency of a filter to oscillate for a time when a transient waveform is applied to it
The audible effect of a resonance: coloration, smear, shrillness, or boominess
Ringing is the response of the decay of the output signal from a filter when the driving signal is suddenly removed See the section on Ringing Response for some typical examples
an alternating or pulsating current intended to produce an audible or visible alerting signal
having the character of a loud deep sound; the quality of being resonant
the giving of a ring as a token of engagement
A ringing sound is loud and can be heard very clearly. He hit the metal steps with a ringing crash. = resounding
Present participle of to ring
A ``rippling'' effect around sharp transitions in the sampled signal due to negative coefficients in the reconstruction filter
Loud and clear
having a tendency to reverberate or be repeatedly reflected; "a reverberant room"; "the reverberant booms of cannon"
The quality of being resonant
A ringing statement or declaration is one that is made forcefully and is intended to make a powerful impression. the party's 14th Congress, which gave a ringing endorsement to capitalist-style economic reforms
Continued oscillation after an external force or excitation is removed, as after a guitar string is plucked
The sound of ringing
çalınmak
be stolen
çal
steal

They must have suspected me of stealing. - Çalmayla ilgili olarak benden şüphelenmiş olmalılar.

He will not steal my money; I have faith in him. - O, benim paramı çalmaz, ona güvenim var.

çal
engage
çal
rang

I was going out, when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben dışarı gidiyordum.

I was watching TV when the telephone rang. - Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.

çal
(Sanat) grey
çalınmak
blow
çal
{f} thieve

The thieves stole the giant gold coin without being noticed by security guards or activating the alarm system. - Hırsızlar güvenlik görevlileri tarafından fark edilmeden veya alarm sistemini harekete geçirmeksizin kocaman altın madeni paraları çaldılar.

The thieves made off with the jewels. - Hırsızlar mücevherleri çaldılar.

çal
rung

I ran to school, but the bell had already rung. - Okula koştum, ama zil çoktan çalmıştı.

He came five minutes after the bell had rung. - Zil çaldıktan beş dakika sonra geldi.

çal
{f} chime
çal
walk away with
çal
{f} thieving

It appears that my husband is cheating on me with my friend. I want to tell her: You thieving cat!. - Bana öyle geliyor ki kocam beni arkadaşımla aldatıyor.Ona söylemek istiyorum:Sen kedi çalıyorsun!.

çal
(Bilgisayar) play

Can you play the violin? - Keman çalabilir misin?

I am playing the guitar now. - Şimdi gitar çalıyorum.

çal
{f} stealing

He was fired for stealing. - O çaldığı için kovuldu.

I forgave the boy for stealing the money from the safe. - Kasadan parayı çaldığı için çocuğu bağışladım.

çal
mooch
çal
{f} stole

The police have been searching for the stolen goods for almost a month. - Polis, neredeyse bir aydır çalınan eşyaları arıyor.

I had my car stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

çal
{f} stolen

My car was stolen last night. - Dün gece arabam çalındı.

I had my bicycle stolen last night. - Dün gece bisikletimi çaldırdım.

çal
strum
çal
{f} ringed
çal
{f} ring

The phone is ringing. I'll get it. - Telefon çalıyor. Ben bakarım.

Did you hear someone ring the doorbell? - Birinin kapı zilini çaldığını duydun mu?

çal
purloin
çal
toll

The bells of danger toll for them. - Onlar için tehlike çanları ağır ağır çalmaktadır.

For whom do the bells toll? - Çanlar kimin için çalıyor?

çal
plagiarize
çalınmak
be played
çal
shoplift

Sami shoplifted the latex gloves. - Sami dükkandan lateks eldivenler çaldı.

çal
pilfer
çal
start

Tom started the engine. - Tom motoru çalıştırdı.

Can you help me? I can't make out how to start this machine. - Bana yardımcı olur musun? Bu makineyi nasıl çalıştıracağımı bilmiyorum.

çal
toot

The tooth fairy wants to steal your teeth. - Diş perisi sizin dişlerinizi çalmak istiyor.

çalınmak
(for a musical instrument, a piece of music, a record, a record player, a tape player, a radio) to be played
çalınmak
(for a door) to be knocked on
çalınmak
(for a bell) to be rung or tolled; (for bells) to be pealed; (for a buzzer) to be buzzed; (for a trumpet) to be sounded; (for a horn or whistle) to be blown or tooted
çalınmak
(for an ingredient) to be added to (a liquid)
çalınmak
to be thrown or hurled to (the ground)
çalınmak
sound
çalınmak
smite upon
çalınmak
rat tat
çalınmak
prov. to be spread or smeared on
çalınmak
peal
çalınmak
ring
Türkisch - Türkisch
Çalınmak işi
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi şiddetle kapmaya delâlet eder. Meselâ: Çal-yaka: Yakasından kapmak, şiddetle yakalamak
ÇAL
(Osmanlı Dönemi) İsimlere önden eklenip, onun daima hareket edip oynamakta olduğuna işaret ve delâlet eder. Meselâ: Çal-at : Durduğu yerde de hareket eden at
çal
Ala renk
çal
Taşlık yer, çıplak tepe
çal
ihtiyar
çal
Ot bağlamak için ottan yapılmış ip
çal
Fundalıklı yer
çal
Deste halindeki otu bağlamak için ottan yapılmış ip
çalınmak
Çalma işine konu olmak
çalınmak
İnme inmek
çalınmak
Oltayı bir anda hızla çekip iğnenin balığın ağzına girmesini sağlamak
çalınma
Favoriten