If this is madness, there is method in it.
- Bu bir çılgınlıksa içinde yöntem vardır.
Madness is repeating the same experience, expecting the results to be different.
- Çılgınlık, sonuçların farklı olacağını umarak, aynı deneyimi tekrarlamaktır.
Who lives without folly is not so wise as he thinks.
- Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
Exporting water from an arid country to the rainy Europe is pure folly.
- Kurak bir ülkeden yağışlı Avrupa'ya su ihraç etmek saf çılgınlık.
It is crazy of him to leave the door open.
- Kapıyı açık bırakması çılgınlık.
Tom thinks that's crazy.
- Tom onun çılgınlık olduğunu düşünüyor.
Your mom speaks six languages — that's nuts.
- Senin annen altı dil konuşuyor - Bu çılgınlık.
Hope is when you suddenly run to the kitchen like a mad man to check if the empty chocolate cookie box you just finished an hour ago is magically full again.
- Ümit; bir saat önce bitirdiğin çikolatalı çörek kutusunun sihirle tekrar dolup dolmadığını kontrol etmek için çılgın bir adam gibi birdenbire mutfağa doğru koştuğundadır.
It was mad of him to try to swim in the icy water.
- Buz gibi suda yüzmeyi denemesi çılgınlıktı.
It has been said that a man at ten is an animal, at twenty a lunatic, at thirty a failure, at forty a fraud, and at fifty a criminal.
- On yaşındaki bir erkeğin bir hayvan yirmi yaşındakinin bir çılgın, otuzundakinin bir başarısızlık, kırkdakinin bir dolandırıcı ve ellisindekinin bir suçlu olduğu söylenmektedir.
Her ideas sound crazy.
- Onun fikirleri çılgınca görünüyor.
Your ideas sound crazy.
- Sizin fikirleriniz çılgınca görünüyor.
According to Tom, Mary is wild in bed.
- Tom'a göre, Mary yatağında çılgın.
Don't run about wildly in the room.
- Odada çılgın gibi koşuşturma.
That old man must be insane.
- Şu yaşlı adam çılgın olmalı.
He became increasingly demented!
- O gittikçe çılgın oldu!
It is bonkers to go out in this weather.
- Bu havada dışarı çıkmak çılgınlık.
Tom began to cry hysterically.
- Tom çılgınca bağırmaya başladı.
I suppose you think I'm nuts.
- Sanırım çılgın olduğumu düşünüyorsun.
Your mom speaks six languages — that's nuts.
- Senin annen altı dil konuşuyor - Bu çılgınlık.
Tom struggled frantically.
- Tom çılgınca mücadele etti.
Tom seemed to be frantic.
- Tom çılgın görünüyordu.
He's a raving egomaniac.
- O çılgın bir benmerkezcidir.
He's a raving egomaniac.
- O çılgın bir egomanyaktır.
The children went berserk.
- Çocuklar çılgına döndüler.
For a delirious word there is no answer.
- Bir çılgın söz için cevap yoktur.
Your mom speaks six languages — that's nuts.
- Senin annen altı dil konuşuyor - Bu çılgınlık.
I suppose you think I'm nuts.
- Sanırım çılgın olduğumu düşünüyorsun.