çılgınca

listen to the pronunciation of çılgınca
Türkisch - Englisch
madly

Joe is madly in love with that girl. - Joe bu kıza çılgınca âşık.

Tom is madly in love with Mary. - Tom Mary'ye çılgınca âşıktır.

madly, wildly
far out
frantic

Tom struggled frantically. - Tom çılgınca mücadele etti.

Tom made a frantic attempt to finish painting the fence before dark. - Tom hava kararmadan önce çiti boyamayı bitirmek için çılgınca bir girişim yaptı.

frenzied
madly, crazily, wildly
wild

His heart was beating wildly. - Kalbi çılgınca çarpıyordu.

The consumer price index has been fluctuating wildly. - Tüketici fiyat endeksi çılgınca dalgalanıyor.

like mad
frenetic
rather mad, crazy, or wild
tearing
frantically

Tom is texting frantically on his phone. - Tom telefonunda çılgınca mesaj atıyor.

Tom struggled frantically. - Tom çılgınca mücadele etti.

crazy

It might sound crazy, but I think I'm still in love with Mary. - Bu çılgınca gelebilir fakat sanırım ben hâlâ Mary'ye âşığım.

I'm pretty sure Tom won't do anything crazy. - Tom'un çılgınca bir şey yapmayacağından oldukça eminim.

frantical
insensate
desperately
crazily
wildly

His heart was beating wildly. - Kalbi çılgınca çarpıyordu.

The consumer price index has been fluctuating wildly. - Tüketici fiyat endeksi çılgınca dalgalanıyor.

frenziedly
foolhardy
frenetically
çılgınca alkış
ovation
çılgınca alkışlamak
break into applause
çılgınca eğlenmek
whoop it up
çılgınca eğlenmek
be on the loose
çılgınca hoşlanan kimse
fiend
çılgınca istemek
lust after
çılgınca para harcamak
go on a spending spree
çılgınca para harcamak
go on a shopping spree
çılgınca para harcamak
go on a buying spree
çılgınca şey
wingding
Türkisch - Türkisch
Aşırı bir biçimde
Deli gibi, delicesine: "Mademki Salvotore'yi o derece kıskandım, demek ki kendisine çılgınca âşıktım."- R. H. Karay
Aşırı bir biçimde: "Gençler, çocuklar, günün kahramanına çılgınca tezahürat yapıyorlar."- H. Taner
Deli gibi, delicesine