Tom held the knife between his teeth as he untied the knot.
- Tom düğümü çözerken bıçağı dişlerinin arasında tuttu.
Tom started to untie his shoes.
- Tom ayakkabılarını çözmeye başladı.
The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
- Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
It is impossible to resolve the conflict.
- Bu çatışmayı çözmek imkansız.
I don't have a decryption program.
- Bir şifre çözme programım yok.
Tom's shoelaces are untied.
- Tom'un ayakkabı bağcıkları çözük.
Hold on a minute. My shoelaces are untied.
- Bir dakika bekle. Ayakkabı bağlarım çözülmüş.
I'm trying to work out this problem.
- Bu sorunu çözmeye çalışıyorum.
I'm going to work out the problem by myself.
- Problemi kendi başıma çözeceğim.
These problems will be solved in the near future.
- Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.
He solved the problem in five minutes that I had struggled with for two hours.
- Benim iki saat uğraştığım problemi beş dakikada çözdü.
He tried solving the problem.
- Problemi çözmeyi denedi.
I have my own way of solving it.
- Onu çözmek için kendi tarzım var.
This is too hard a problem for me to solve.
- Bu benim çözemeyeceğim kadar çok zor bir problem.
This is how I solved the problem.
- Bu benim problemi nasıl çözdüğümdür.
Today, we are going to unravel the mystery of the English subjunctive.
- Bugün, İngilizce dilek kipinin gizemini çözeceğiz.
As the story advances, the mystery unravels.
- Hikaye ilerledikçe gizem çözülür.
Oxygen from the air dissolves in water.
- Havadan gelen oksijen suda çözülür.
Sugar dissolves in warm coffee.
- Şeker sıcak kahvede çözünür.
Investigators are trying to decipher what happened.
- Müfettişler ne olduğunu çözmeye çalışıyor.
It's not going to be easy to decode.
- Şifreyi çözmek kolay olmayacak.