Tom sadece işleri olduğu gibi kabul etmek zorunda kaldı.
- Tom just had to accept things the way they were.
Tom yenilgiyi kabul etmek için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept defeat.
Onu onaylamak zorundasın.
- You have to accept it.
Tom rüşvet almakla suçlandı.
- Tom was accused of accepting bribes.
Tom ona çevirilerinde yardım etmek isteyen yerlilerden nasihat almak için isteksiz görünüyor.
- Tom seems to be unwilling to accept advice from native speakers who try to help him with his translations.
... as the number of papers you get accepted ...
... It's the kind of person who gets accepted by Harvard ...