Ben, istediğim pozisyonu alamadım.
- I failed to get the position I wanted.
Tom pozisyon için başvurdu, ancak onu alamadı.
- Tom applied for the position, but he didn't get it.
Şu anda hassas bir konumdayım.
- I am now in a delicate position.
Senin konumunu mükemmel şekilde anlıyorum.
- I understand your position perfectly.
Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
- Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
O, durumunu bana açıkladı.
- He explained his position to me.
Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
- My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Başkan konuyla ilgili kişisel görüşünü belirtti.
- The president stated his position on the issue.
O on yıldır şimdiki görevinde kaldı.
- She has remained in her present position for ten years.
Amcam geçen yıl öğretmenlikten emekli oldu, fakat üniversitede bir görevi hâlâ sürdürebiliyordu.
- My uncle retired from teaching last year, but he still managed to hang onto a position at the university.
Sadece bir iskemle vardı.
- There was only one chair.
O, üç yıl başkan olarak görev yaptı.
- He served as chairman for three years.
Yuri Andropov 16 Haziran 1983 te Yüce Rusya'nın Başbakanlık Heyetinin başkanı seçilmişti.
- Yuri Andropov was elected Chairman of the Presidium of the Supreme Soviet on June 16, 1983.
Derin ve saygılı huşuyla şamdanı önceki yerine koydum.
- With deep and reverent awe I replaced the candelabrum in its former position.
Bütün oyuncular yerlerindeydi.
- All the players were in position.
CEO'nun işbirliği yapma konusundaki isteksizliği bizi zor duruma soktu.
- The CEO's unwillingness to cooperate put us in a difficult position.
O, firmada önemli bir konumu işgal eder.
- He occupies a prominent position in the firm.
Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.
- My elder brother got a position in a big business.
Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.
- A big title does not necessarily mean a high position.
Elektrikli sandalye bir dişçi tarafından icat edildi.
- Electric chair was invented by a dentist.
Barry Taylor'un ismi başkanlık makamı için ileri sürüldü.
- Barry Taylor's name has been put forward for the post of chairman.
A day or two later we took down another seller and this time the rookie performs the search. Assume the position! he tells the guy. So the guy leans against the side of the car.
Smith is in the bubble position, having barely beaten out Jones for the last spot.
Smith once again enjoys the pole position.
Stop running all over the field and play your position!.
Strong earnings have bolstered the company's financial position.
Chief of Staff is the second-highest position in the army.
My position on this issue is unchanged.
Stand in this position, with your arms at your side.
The first chapter is a position paper on explanation in the social sciences, a plea for mechanisms as opposed to law-like principles.
... determined effort the United States is better position for the 21st century ...
... to make it easier to vote, and the President's position and many other legislators' position ...