(ayakkabı)saya

listen to the pronunciation of (ayakkabı)saya
Türkisch - Englisch
upper
Of or pertaining to a secondary school
At a higher level, rank or position
The piece of leather, etc., that forms the top part of a shoe above the sole
That which is higher, contrasted with the lower

As the restless sleeper here, I'll take the lower berth. You take the upper.

{a} higher in place, superior to, leading
A stimulant such as Amphetamine that increases energy and decreases appetite
superior in rank or accomplishment; "the upper half of the class"
higher in place or position; "the upper bunk"; "in the upper center of the picture"; "the upper stories"
All the upper parts of a shoe stitched together and ready for lasting and bottoming It includes the outside, the doubler, and the lining of the shoe
{i} drug which stimulates, amphetamine; part of the shoe which covers the top of the foot; exciting or uplifting experience (Slang)
If you have the upper hand in a situation, you have more power than the other people involved and can make decisions about what happens. The government was beginning to gain the upper hand It was easy to see who had the upper hand
In a bicameral system, the generally smaller and less representative house
the higher of two berths
The upper leather for a shoe; a vamp
piece of leather that forms the part of a shoe or boot above the sole
Being further up, literally or figuratively; higher in place, position, rank, dignity, or the like; superior; as, the upper lip; the upper side of a thing; the upper house of a legislature
Situated on higher ground, further inland, or more northerly
{s} topmost; superior; above, higher; situated farther inland
You use upper to describe something that is above something else. There is a smart restaurant on the upper floor Students travel the cheap lower deck and tourists the upper. lower
You use upper to describe the higher part of something. the upper part of the foot. the upper rungs of the ladder. lower
ayakkabı
shoe

Those shoes go well with this white skirt. - Bu ayakkabılar, bu beyaz etekle iyi gider.

I'm pleased with these shoes. - Bu ayakkabılardan memnunum.

ayakkabı kılıfı
Shoe cover, galosh
ayakkabı
footwear

I don't really understand footwear. - Gerçekten ayakkabıları anlamıyorum.

ayakkabı
pump

She was wearing pumps. - O dans ayakkabıları giyiyordu.

There have been a lot of complaints about the high prices at the pumps. - Topuklu ayakkabılarda yüksek fiyatlar hakkında bir sürü şikayetler vardı.

ayakkabı kalıbı
last
ayakkabı yüzü
uppers
deri ayakkabı
leather shoes
otel ayakkabı boyacısı
boots
spor ayakkabı
(Argo) sneakers

I need a new pair of sneakers. - Benim yeni bir çift spor ayakkabıya ihtiyacım var.

Tom put his new sneakers in his bag. - Tom yeni spor ayakkabısını çantasına koydu.

ayakkabı boyama
shoeshine
ayakkabı boyamak
shoe paint
ayakkabı boyası
blacking
ayakkabı denemek
trying a pair of shoes on
ayakkabı giymek
put on shoes
kösele ayakkabı
leather shoes
naylon ayakkabı
plastic shoes
spor ayakkabı
Sport shoes, trainer, sneakers, gym shoes, fitness shoes, gumshoes, rubbers
topluklu ayakkabı
High heels
topuklu ayakkabı
High heel shoes
topuklu ayakkabı
High-heeled (shoe)
yüksek topluklu ayakkabı
High heels
atkılı ayakkabı
ankle strap shoes
ayakkabı astarı
insole
ayakkabı atkısı
ankle strap
ayakkabı bağcığı
shoelace

My shoelace got caught in the escalator. - Benim ayakkabı bağcığım yürüyen merdivene takıldı.

ayakkabı boyacısı
bootblack, shoeshine boy boyacı
ayakkabı boyacısı
shoeblack
ayakkabı boyacısı
shoeshine boy
ayakkabı boyamak
to shine shoes
ayakkabı boyası
shoe polish
ayakkabı dili
flap
ayakkabı giydirmek
shoe
ayakkabı kalıbı
shoetree
ayakkabı kalıbı
stretcher
ayakkabı keçesi
sock
ayakkabı kulağı
tag
ayakkabı kılıfı
golosh
ayakkabı mağazası
shoe store

Tom manages a shoe store. - Tom bir ayakkabı mağazası yönetiyor.

I bought new shoes at the shoe store. - Ayakkabı mağazasında yeni ayakkabılar satın aldım.

ayakkabı numaramı ölçer misiniz
Can you measure my shoe size
ayakkabı numarası
shoe size
ayakkabı parlatma
shoeshine
ayakkabı pençesi
clump
ayakkabı tabanlığı
arch support
ayakkabı tabanı
tread
ayakkabı tamir etmek
to cobble
ayakkabı tamircisi
cobbler

A cobbler is also known as a shoemaker. - Bir ayakkabı tamircisi de bir ayakkabıcı olarak bilinir.

The cobbler is looking for a new anvil. - Ayakkabı tamircisi yeni bir örs arıyor.

ayakkabı ucu derisi
toecap
ayakkabı vurmak
(for a shoe) to chafe one's foot
ayakkabı çekeceği
shoehorn
bağcıklı ayakkabı
lace up shoe
bağcıklı ayakkabı
lace up
bağcıksız ayakkabı
step ins
bez ayakkabı
sand shoes
bez ayakkabı
plimsolls
gündelik ayakkabı
casual
kaba ve sağlam ayakkabı
brogue
kanatlı ayakkabı
talaria
kauçuk ayakkabı
gumshoe
kocaman ayakkabı
beetlecrushers
kramponlu ayakkabı
spikes
lastik ayakkabı
gums
lastik ayakkabı
rubbers
lastik ayakkabı
sneakers
lastik ayakkabı
gumshoes
lastik tabanlı bez ayakkabı
plimsolls
mokasen ayakkabı
loafer
ortopedik ayakkabı
surgical boots
otel ayakkabı boyacısı
boot
sağlam ayakkabı değil
(he's) unreliable, untrustworthy
sağlam ayakkabı değil
(Konuşma Dili) He's unreliable. (bir işi)
sivri burunlu (ayakkabı)
pointy-toed
tahta ayakkabı ile edilen dans
clog dance
topluklu ayakkabı
pumps
topuk astarı (ayakkabı)
heel liner
yakınlarda ayakkabı mağazası var mı
Is there a shoe store nearby
yazlık hafif bir ayakkabı istiyorum
I would like a pair of lightweight summer shoes
çivili ayakkabı
spikes
Türkisch - Türkisch

Definition von (ayakkabı)saya im Türkisch Türkisch wörterbuch

ayakkabı
Genellikle sokakta giyilen ve altı kösele, lastik gibi dayanıklı maddelerden yapılan giyecek, pabuç
ayakkabı boyası
Ayakkabı boyası, genellikle cilalı pasta veya krem şeklindeki, deri ayakkabı veya botları parlatmak, suyun zararlı etkilerinden korumak ve görünüşü yenilemek için kullanılan, bu sayede de ayakkabının ömrünü uzatan, tüketicilere yönelik bir üründür
ayakkabı
Özellikle sokakta ayağı korumak için giyilen ve altı kösele, lastik gibi dayanıklı maddelerden yapılan ayak giyeceği, pabuç
(ayakkabı)saya
Favoriten