Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
These are on sale everywhere.
- Bunlar her yerde satılıyor.
The tickets are 1,000 yen each.
- Biletlerin her biri 1.000 yen.
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
She is an excellent scholar, and is recognized everywhere as such.
- O, mükemmel bir bilim adamıdır, bu itibarla her yerde tanınır.
They looked everywhere for him, but couldn't find him anywhere.
- Ona her yerde baktılar, ama hiçbir yerde bulamadılar.
Mother always gets up early in the morning.
- Anne her zaman sabahları erken kalkar.
You're always singing.
- Her zaman şarkı söylüyorsun.
Some people believe that Japan is No.1 in everything.
- Bazı insanlar Japonya'nın her şeyde 1 numara olduğuna inanıyor.
Everything about him was grey.
- Onun hakkında her şey griydi.
Tom and his wife both have to work to make ends meet.
- Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
Tom and his sister are both students at this university.
- Tom ve kız kardeşi her ikisi de bu üniversitede öğrenciler.
They are both unmarried.
- Onların her ikiside evli değil.
Every day they killed a llama to make the Sun God happy.
- Onlar Güneş Tanrısı'nı mutlu etmek için her gün bir lama öldürdü.
Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musun?
Somehow, he saved himself.
- Her nasılsa kendini kurtardı.
Mr. Jackson somehow knew that Tom had done my homework for me.
- Bay Jackson her nasılsa Tom'un benim için ev ödevimi yaptığını biliyordu.
She treated each of us to an ice cream.
- O, her birimize bir dondurma ikram etti.
The president appointed each man to the post.
- Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
Give help to anyone who needs it.
- Her kimin ihtiyacı olursa ona yardım et.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
How many times does the bus run each day?
- Otobüs her gün kaç kez çalışır?
Brush your teeth after each meal.
- Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.
- Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır.
Bill is honest all the time.
- Bill her zaman dürüsttür.
She planted some pansies in the flower bed.
- Çiçekliğe bazı hercai menekşeler dikti.
Pandas spend at least 12 hours each day eating bamboo.
- Pandalar her gün en az 12 saati bambu yiyerek geçirirler.
How many omnivorous children are patients in hospital?
- Hastanede her şeyi yiyen kaç çocuk hasta var?
Tom is omnilingual. He can speak every language on Earth.
- Tom omnilingualdir. O, Dünya'daki her dili konuşabilir.
Tom and Mary were wasting time, as usual.
- Tom ve Mary her zaman olduğu gibi boşa zaman harcıyordu.
They're late, as usual.
- Her zaman olduğu gibi geç kaldılar.
Tom and his wife both have to work to make ends meet.
- Tom ve karısı kıt kanaat geçinmek için her ikisi çalışmak zorunda.
Both my parents are at home now.
- Ebeveynlerimin her ikisi de şu an evdeler.
Whenever I go abroad, I suffer from jet lag and diarrhea.
- Her ne zaman yurtdışına gitsem saat farkı ve ishalden rahatsız olurum.
Tom brings us gifts whenever he visits.
- Tom her ne zaman ziyarete gelse bize hediyeler getirir.
I speak English daily.
- Her gün İngilizce konuşurum.
The patient was recovering daily.
- Hasta her gün iyileşiyordu.
Anyway, I know you must be busy, so let me go.
- Her neyse, ben sizin meşgul olmak zorunda olduğunuzu biliyorum, bu yüzden gideyim.
Anyway, I won't take up any more of your time.
- Her neyse, daha fazla zamanını almayacağım.
He looks blue for some reason.
- O her nedense mavi görünüyor.
For some reason I don't like Tom.
- Her nedense Tom'dan hoşlanmıyorum.
Everyone has the right to the protection of the moral and material interests resulting from any scientific, literary or artistic production of which he is the author.
- Herkesin yarattığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden mütevellit manevi ve maddi menfaatlerin korunmasına hakkı vardır.
The United States is a paradise for almost every kind of sports, thanks to its wonderfully varied climate.
- Harika değişik iklimleri sayesinde, Amerika Birleşik Devletleri, hemen hemen her türlü spor için bir cennettir.
Man is not as almighty as God.
- İnsan Allah kadar her şeye kadir değildir.
I told her once and for all that I would not go shopping with her.
- Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla alışverişe gitmedim.
She told him once and for all that she would not go to the movie with him.
- Ona bir kez söyledim ve her şeye rağmen onunla sinemaya gitmedim.
You may take either of the two books.
- İki kitaptan herhangi birini alabilirsin.
I don't like either of them.
- Ben, onlardan herhangi birini sevmiyorum.
Tom comes here every single day.
- Tom her tek günde buraya gelir.
I think about that every single day.
- Her gün onu düşünürüm.
He was in favor of equality for all.
- O, herkes için eşitliğin lehindeydi.
His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
That could happen at any time.
- O her an meydana gelebilir.
The tree is rotten and stone dead, and could fall at any time.
- Ağaç çürük ve taş ölü, ve her an düşebilir.
He'll be here any moment.
- O, her an burada olacak.
We may have a very severe earthquake any moment now.
- Şu anda çok şiddetli bir deprem her an olabilir.
Tom calls Mary every night and talks with her for at least 45 minutes.
- Tom her gece Mary'yi arar ve onunla en az 45 dakika konuşur.
That couple gets soused nearly every night.
- O çift neredeyse her gece içer.
I worked on it day after day.
- Her gün onun üzerinde çalıştım.
That pretty bird did nothing but sing day after day.
- O güzel kuş her gün ötmekten başka bir şey yapmadı.
It's just an everyday thing.
- O sadece her günkü bir şeydir.
Either as a waiter at a restaurant or a bartender, both are OK.
- Ya restoranda bir garson olarak ya da bir barmen , her ikisi de Tamam.
Tom! Do you realise that these sentences are very self-centred: They always either begin with or end with you! Even both! she reproached Tom.
- Tom! Bu cümlelerin çok bencil olduğunun farkında mısın?: Onlar her zaman ya seninle başlıyor ya da seninle bitiyor! Hatta her ikisi! o, Tom'a serzenişte bulundu.
I like both of them very much.
- Onların her ikisini de çok seviyorum.
He wants to eat both of them.
- O, onların her ikisini de yemek istiyor.
Both of them went to the window to look outside.
- Her ikisi de dışarıya bakmak için pencereye gitti.
Both of his parents are well.
- Anne ve babasının her ikisi de iyi.
What I most noticed about my Japanese high school, however, was the great respect shown by students toward their teachers.
- Her nasılsa, Japon lisem hakkında en fazla fark ettiğim şey öğrenciler tarafından öğretmenlerine gösterilen büyük saygıydı.
Whatever it is, I'd like to know what Sami wants.
- Her ne ise, Sami'nin ne istediğini bilmek isterim.
Whatever it is, I didn't do it.
- O her ne ise, ben yapmadım.
At any rate, Ozawa hurriedly took off his raincoat and quickly put it on the naked girl's shoulders.
- Her neyse, Ozawa aceleyle yağmurluğunu çıkardı ve hızlı bir şekilde çıplak kızın omuzlarına koydu.
At any rate, I'll go to college after graduating from high school.
- Her neyse, ben liseden mezun olduktan sonra üniversiteye gideceğim.
We have people everywhere.
- Her tarafta insanlar var.
I feel itchy everywhere.
- Her tarafım kaşınıyor.
She likes all kinds of sports.
- O her türlü spor sever.
This shop has all kinds of foreign-language magazines.
- Bu mağaza her türlü yabancı dil dergilerine sahiptir.
You may go anywhere you like.
- İstediğiniz her yere gidebilirsiniz.
Tom can sleep anywhere.
- Tom her yerde uyuyabilir.
Tom can sleep anywhere.
- Tom her yerde uyuyabilir.
That kind of thing can't be found just anywhere.
- O tür şey her yerde bulunamaz.
The man is well-known all over the village.
- Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
A lot of people want peace all over the world.
- Dünyanın her yerinde çok sayıda insanlar barış istiyorlar.
Every time cigarettes go up in price, many people try to give up smoking.
- Her zaman sigara fiyatları yükseliyor, çok sayıda insan sigara içmeyi bırakmaya çalışıyor.
This works every time.
- Bu her zaman işe yarar.
He who asks is a fool for five minutes, but he who does not ask remains a fool forever.
- Soran beş dakika bir aptaldır fakat sormayan her zaman bir aptal kalır.
He will forever live on in our memories.
- O her zaman anılarımızda yaşayacak.
An earthquake can happen at any time.
- Bir deprem her zaman olabilir.
An accident may happen at any time.
- Bir kaza her zaman olabilir.
Ladies and gentlemen, I present to you Her Royal Highness The Crown Princess Victoria.
The murderer was imprisoned at Her Majesty's pleasure.
The manager was given her head to make whatever changes she might deem necessary in the structure of her department.
He had given her head many times, but this time she especially enjoyed it.
This is her book.
The lady with the green feathers in her hat. A big Gainsborough hat. I am quite sure it was Miss Hartuff..
Her ass is always late.
Once we have the tank full we will back away and you can let her rip.
Ona kendi odamı gösterdim.
- I showed her my room.
Muhabir: Ona bir kedi yavrusu aldınız mı?
- Reporter: Did you buy her a kitten?
Onun ailesi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorum.
- I don't know anything about her family.
Onun elleri buz kadar soğuktu.
- Her hands were as cold as ice.
Kız bayıldı, fakat biz onun yüzüne su döktüğümüzde o kendine geldi.
- The girl fainted, but she came to when we threw water on her face.
Jane'nin hayali kendine yaşlı ve zengin bir sevgili bulmaktı.
- Jane's dream was to find herself a sugar daddy.
Bu eski madeni paraları ondan aldım.
- I got these old coins from her.
Seni ondan daha çok seviyorum.
- I love you more than her.
Onu Kaliforniya'ya gönderiyorum.
- I'm sending her to California.
Onunla kahve dükkanında buluşmaya söz verdi.
- She promised to meet her at the coffee shop.
Ben, o kızın kendisine yeni bir görünüm vermek için saçını kestiğini düşünüyorum.
- I think that girl cut her hair to give herself a new look.
Yeni bir araba satın alması için babasına baskı yaptığında Catherine'nin bir art niyeti vardı; O, arabayı kendisinin sürebileceğini umuyordu.
- Catherine had an ulterior motive when she urged her father to buy a new car. She hoped that she'd be able to drive it herself.
... - NO, YOU. - NO NO, YOU TELL HER. ...
... you know, everything about her is feminine. ...