'cause

listen to the pronunciation of 'cause
Englisch - Türkisch
Çünkü
cause
{f} sebep olmak

Bir olaya sebep olmak istemedim. - I didn't want to cause a scene.

Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz. - We want to cause the least possible harm.

because
dolayı

O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir. - She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.

O, kardan dolayı geç kaldı. - He was late because of the snow.

cause
{f} neden olmak

Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi. - Tom didn't want to cause us any more trouble.

Ben herhangi bir rahatsızlığa neden olmak istemiyorum. - I don't want to cause any inconveniences.

because
çünkü

Chris'i sevmiyorum çünkü o çok kaba ve duyarsız. - I dislike Chris because he is very rude and insensitive.

Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha? - Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?

cause
{f} yol açmak

Paniğe yol açmak istemiyorum. - I don't want to cause a panic.

Herhangi bir soruna yol açmak istemiyoruz. - We don't want to cause any trouble.

because
-dığı için
cause
{i} sebep

Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır. - It is a complete mystery what caused the accident.

Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar. - Cause and effect react upon each other.

cause
neden

Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu. - An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.

İnsan ölümlerinin çoğuna, sigara dumanı neden olmuştur. - A lot of human deaths are caused by smoking cigarettes.

because
conj. çünkü
because
(bağlaç) çünkü, yüzünden, dolayı, diği için
cause
{f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
cause
{i} gaye
cause
{f} meydan vermek
cause
{i}

Buna rağmen, bizim hâlâ ağrıların beyin işlemleri tarafından tam olarak nasıl neden olduğu hakkında bilimsel bir açıklamaya ihtiyacımız var. - All the same, we still need a scientific account of how exactly pains are caused by brain processes.

Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu. - The recession caused many businesses to close.

cause
{i} amaç

Burada iyi bir amaç için buradayız. - We're here for a good cause.

because
bağ. -diği için, nedeniyle; çünkü
because
diği için
because
yüzünden

Posta grev yüzünden ertelendi. - The mail is delayed because of the strike.

Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti. - The coach called off the game because many of the players were down with the flu.

cause
{f} neden olma

Dikkatsiz araba sürme kazalara neden olmaktadır. - Careless driving causes accidents.

Fırtına hiçbir hasara neden olmadı. - The storm didn't cause any damage.

cause
{f} doğurmak
cause
{i} problem

Yapmak istediğim son şey sana bir probleme neden olmak. - The last thing I want to do is cause you a problem.

Ben Tom'un neden olduğu problemler hakkında duydum. - I heard about the problems Tom caused.

cause
{f} yol aç

Deprem geniş çaplı hasara yol açtı. - The earthquake caused widespread damage.

Zayıf temeller evin çökmesine yol açtı. - Weak foundations caused the house to subside.

cause
tarafını tutmak
cause
{i} sorun

Soruna sebep olan sorunun kurbanı olacaktır. - Whoever causes trouble will be the victim of the trouble.

Tom bana çok sorun çıkarıyor. - Tom causes me a lot of trouble.

cause
final cause asıl gaye
cause
make common cause with işbirliği etmek
cause
ilke

Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz. - When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.

cause
sebep ol

Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır. - It is a complete mystery what caused the accident.

Kazaya sebep olduğuma son derece pişmanım. - I deeply regret having caused the accident.

cause
(Avrupa Birliği) neden olmak, sebebiyet vermek
cause
harekete sevkedici unsur
cause
sebeb

Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır. - He fully realizes that he was the cause of the accident.

Nesnelerin ağırlığının sebebi yer çekimidir. - Gravity causes objects to have weight.

cause
show cause hukuki sebep göstermek
cause
first cause asıl sebep
root cause
(Ticaret) temel neden
cause
{i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
cause
{i} nede

Kaza çok fazla ölüme neden oldu. - The accident has caused many deaths.

Richter ölçeğine göre 8.9 büyüklüğünde bir deprem Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye neden oldu. - An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.

cause
{i} haklı neden
because
-den dolayı
because
-diği için
because
(Havacılık) den dolayı
because
dığı için
cause
ülkü
cause
{i} dava konusu
cause
medar
cause
yolaçmak
cause
başlatmak
cause
çıkarmak

Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar. - They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.

O sorun çıkarmak istemiyor. - He doesn't want to cause trouble.

cause a panic
panik yaratmak
cause pain
ağrıtmak
cause quite a stir among
ortamı germek
cause to dance
oynatmak
cause to faint
bayıltmak
cause to fly
uçurmak
cause to jump
sıçratmak
cause to lean
dayatma
cause to lean
dayatmak
cause to meet
kavuşturmak
cause to play
oynatmak
cause to run
koşturmak
cause to take off
havalandırmak
cause to take out
çıkartmak
cause to write
yazdırmak
concurrent cause
(Sigorta) müşterek sebep
final cause
(Kanun) asıl gaye
give cause for
(deyim) olmak
give cause for
(deyim) yol açmak
lost cause
ümitsiz dava
positively cause
(Dilbilim) sağlama
underlying cause
altta yatan neden
cause
{i} dava

Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı. - Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.

O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı. - He contributed nothing to the cause.

cause
-e neden olmak
cause
hedef
cause a disturbance
huzursuzluğa sebep olmak
cause a loss
zarar vermek
cause a sensational emotion
sansasyona neden olmak
cause and effect
sebep ve sonuç
cause damage
hasara neden ol
cause damage
hasar meydana getirmek
cause discord
nifak sokmak
cause effect relationship
neden sonuç ilişkisi
cause harm to
zarara yolaç
cause havoc
zarar vermek
cause havoc
berbat etmek
cause of death
ölüm nedeni
cause pain
sancı yapmak
cause sb a trouble
başına dert açmak
cause to
neden ol

O, birçok sorunlara neden olabilir. - It could cause too many problems.

Tamponlar toksik şok sendromuna neden olabilir. - Tampons can cause toxic shock syndrome.

cause to be
neden ol
cause to be bitter
acılaştır
cause to be joined
birleşmesine neden ol
cause to be late
geç kalmasına neden ol
cause to be lost
kaybolmasına neden ol
cause to be seen
görülmesine neden ol
cause to be senseless
hissiz olmasına yolaç
cause to be silent
sessiz olmasına yol aç
cause to break
kırılmasına neden ol
cause to burn
yanmasına neden ol
cause to change color
renginin değişmesine neden ol
cause to change shape
şeklinin değişmesine neden ol
cause to continue
devam etmesine yol aç
cause to crystallize
kristalize olmasına yol aç
cause to decide
karar vermesini sağla
cause to end
bitmesine neden ol
cause to feel better
daha iyi hissetmesine neden ol
cause to grow
büyümesine neden ol
cause to happen
olmasına yolaç
cause to leave
ayrılmasına neden ol
cause to lose control
kontrolü kaybetmesine neden ol
cause to occur
olmasına yol aç
cause to open
açılmasına neden ol
cause to panic
paniğe yol aç
cause to result
sonuçlanmasına yol aç
cause to ring
çalmasına neden ol
cause to sense
hissetmesine neden ol
cause to sleep
uyumasına neden ol
cause to slope
eğilmesine neden ol
cause to smell
kokmasına neden ol
cause to solidify
katılaşmasına neden ol
cause to sound
ses çıkarmasına neden ol
cause to spread
yayılmasına neden ol
cause to start
başlamasına neden ol
cause to travel
seyahat etmesine yol aç
cause to turn
dönmesine neden ol
cause uneasiness
rahatsızlığa neden olmak
final cause
son amaç
first cause
ilk neden
probable cause
muhtemel sebep
probable cause
muhtemel sonuç
Death is a debt to pay the cause is meaningless
(Atasözü) Ecel gelince başa, baş ağrısı bahane
a cause of
bir neden
a good cause
iyi bir neden
actual cause
gerçek neden
all-cause mortality
(Tıp, İlaç) Belirli nedenlerin tümüne bağlı ölüm
but-for cause
ama-neden için
cause a stir
heyecan neden
cause analysis
neden analizi
cause confusion
Kafa karışıklığına neden olmak
cause for concern
endişeye neden
cause in fact
aslında neden
cause of damage
hasar nedeni
cause of death
Ölüm sebebi, ölüme sebeb olan şey
cause of loss
zarar nedeni
cause of return
iade nedeni
cause problems
sorunlara neden
cause to be bitter
acilastir
cause to solidify
katilasmasina neden ol
cause-and-effect
Etki-tepki
commercial cause
ticari dava
common cause
sık nedeni
lost cause
(deyim) Başarma olasılığı olmayan kişi ya da başarı olasılığı olmayan iş, ümitsiz vaka
major cause
Asıl sebep
probable cause hearing
(Kanun) on duruşma, on soruşturma
proximate cause
(Felsefe) Fiilî sebep, birşeye doğrudan neden olan şey. Örn: Trafik kazasında ölen bir yayanın fiilî ölüm sebebi arabanın çarpması sonucu geçirdiği iç kanamadır, ancak nihaî sebep ya da asıl sebep (ultimate cause) ise aracın sürücüsünün uyumasıdır. (bkz. ultimate cause)
substances that cause oxidation
maddelerin neden oksidasyon
the cause
neden
the cause of
neden
the main cause
ana nedeni
to be a cause for concern
endişeye sebep olmak
to cause
neden
ultimate cause
(Felsefe) Nihaî sebep, asıl sebep, bir olaya veya olguya doğrudan etki yerine nedensellik olarak en başta etkiyen sebep. Örn: Trafik kazasında ölen bir yayanın ölümünün fiilî sebebi (proximate cause) arabanın çarpması sonucu geçirdiği iç kanamadır, ancak nihaî ya da asıl sebep aracın sürücüsünün uyuklamasıdır. (bkz. proximate cause)
because
because of dolayı
Englisch - Englisch
because
conj. due to the fact that
First Cause
Alternative spelling of first cause
cause
The source or reason of an event or action
cause
To set off an event or action

The explosion caused a panic.

cause
To actively produce as a result, by means of force or authority

The explosion caused much damage to the building.

cause
A goal, aim or principle, especially one which transcends purely selfish ends

He is fighting for a just cause.

cause a stir
To cause controversy, or raise a disturbance

The news story caused a stir.

cause célèbre
An issue or incident arousing widespread controversy, outside campaigning and/or heated public debate
cause of action
: A civil lawsuit
cause of action
: A condition under which one party would be entitled to sue another

If someone strikes you, then you have a cause of action for battery.

external cause
A cause for an effect in a system that is not a constituent of that system, especially causes of personal health problems or death, such as poison, weapon wounds, or accident
first cause
That which causes everything else; the ultimate creative force or being behind the universe, identified with God by such Christian thinkers as Thomas Aquinas
for cause
For a legitimate, specific reason; with justification

The court noted this August, that an employee can be fired for cause based on incompetence, if he or she consistently fails to meet reasonable standards.

lost cause
A cause, attempt, or effort that is hopeless or futile

He has already made up his mind, and it's a lost cause to try to change it.

make common cause
To cooperate, to enter into an alliance for a shared goal
probable cause
The standard by which a police officer may make an arrest or conduct a personal or property search
probable cause
In accident investigations, the conclusions reached by the investigating body as to the factor or factors which caused the accident
proximate cause
An event which, in a natural and continuous sequence, unbroken by any efficient intervening cause, produces an injury, and without which the injury would not have occurred
rebel without a cause
One who fights the good fight for the sake of fight but has no clear goal to achieve
root cause
An initiating cause of a chain of events which leads to an outcome or effect of interest
style of cause
the case title for a cause of action/lawsuit; a description of the parties involved
with cause
Alternative form of for cause
cause
The cause of an event, usually a bad event, is the thing that makes it happen. Smoking is the biggest preventable cause of death and disease The causes are a complex blend of local and national tensions. effect
cause
{f} make happen, bring about
take up the cause
Adopt someone else's cause as one's own
cause
We will make the concept of cause one of our principal objects of study in chapter five, the next chapter we'll examine (immediately after chapter two) Stay tuned
cause
the name given to the process of investigating, studying and promoting a person for beatification and canonization
cause
whatever is responsible for or leads to a change, motion, or condition
cause
{v} to effect, produce, occasion, debate
actual cause
(Kanun) A cause without which the result would not have occurred
all-cause mortality
(Tıp, İlaç) The mortality because of all specified causes
but-for cause
(Kanun) A cause without which the result would not have occurred
cause
{i} factor, reason; principle, purpose; basis for a legal case
cause
To cause something, usually something bad, means to make it happen. Attempts to limit family size among some minorities are likely to cause problems This was a genuine mistake, but it did cause me some worry. a protein that gets into animal cells and attacks other proteins, causing disease to spread. the damage to Romanian democracy caused by events of the past few days
cause in fact
(Kanun) A cause without which the result would not have occurred
lost cause
(deyim) Someone or something that has no chance of succeeding:

I used to try to get him to do some exercise but then decided he was a lost cause.

probable cause hearing
(Kanun) A hearing held after a criminal defendant's first appearance in court esp. for the purpose of determining whether there is probable cause to believe that the defendant committed the felony with which he or she is charged; called also preliminary examination or preliminary hearing
root cause
A root cause is an initiating cause of a causal chain which leads to an outcome or effect of interest. Commonly, root cause is used to describe the depth in the causal chain where an intervention could reasonably be implemented to change performance and prevent an undesirable outcome
'cause

    Aussprache

    Etymologie

    () Aphetic form of because; first used in the 15th century.

    Videos

    ... Listen to me when I say: I'm beautiful in my way. 'Cause ...
    ... just dumb to me. 'Cause it means that, like, as you move through time and space with prostheses ...
Favoriten