değersizlik

listen to the pronunciation of değersizlik
Türkçe - İngilizce
vanity
triviality
paltriness
worthlessness
trashiness
insignificance
insignificancy
dirt
valuelessness
unworthiness
fecklessness
değer
value

It is of little value. - O, çok az değerlidir.

A healthy man does not know the value of health. - Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.

değer
worth

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting. - İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.

değer
price

I think it's worth the price. - Sanırım bu fiyata değer.

A man can know the price of everything and the value of nothing. - Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.

değer
{i} rate

How would you rate that? - Bunu nasıl değerlendirirdin?

The value of the dollar declines as the rate of inflation rises. - Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.

değer
worth, worthy; value, worth; price; merit, worth
değer
valuation

Valuation is not always objective. - Değerlendirme her zaman objektif değildir.

değer
specification
değer
merit

To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin. - Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.

değer
worthwhile

It is worthwhile learning Spanish. - İspanyolca öğrenmeye değer.

It is worthwhile considering what it is that makes people happy. - İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.

değer
worthiness
değer
{i} amount

Your suggestion amounts to an order. - Öneriniz emir değerindedir.

değer
precious

Nothing is as precious as love. - Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.

Time is more precious than anything else. - Zaman başka herhangi bir şeyden daha değerlidir.

değer
estimation
değer
desert

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

değer
(Bilgisayar) values

He always values his wife's opinions. - O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.

Tom and I don't share the same values. - Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.

değer
moral

Mary renounced her moral values and became a nihilist. - Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.

Moral values are important in society. - Ahlaki değerler toplumda önemlidir.

değer
esteem

He esteems the professor highly. - O, profesöre oldukça değer veriyor.

This is the love that esteems others better than oneself. - Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.

değer
(Bilgisayar) change to
değer
(Ticaret) nominal
değer
dignity
değer
{i} reading

Do you think this book is worth reading? - Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?

This is a book worth reading. - Bu kitap okumaya değer.

değer
goodwill
değer
significance
değer
weight

In the desert, water is worth its weight in gold. - Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.

The value of the coins depended on the weight of the metal used. - Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.

değer
cost

That coat may have cost a lot of money, but it's worth it. - O palto çok paraya malolmuş olabilir ama o ona değer.

Good words are worth a lot, but cost almost nothing. - İyi sözler çok değerlidir , ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.

değer
account

In judging his work, we must take his lack of experience into account. - İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.

değer
currency

In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira. - Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.

When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency. - Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.

genellikle değersizlik belirtir
usually indicates the worthlessness
değer
dearness
değer
merit, worth
değer
worthy

This book is worthy of attention. - Bu kitap dikkate değer.

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

değer
costliness
değer
value, worth
değer
person of great merit
değer
worthy of

There was nothing worthy of remark at the fair. - Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.

The statesman is worthy of respect. - Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.

değer
worthy of; worth: zahmete değer bir ödül a prize worth struggling for
değer
(Matematik) value
değer
preciousness
değer
figure

Tom figured it was worth a try. - Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.

değer
meaning

My existence is worthless and meaningless. - Benim varlığım değersiz ve anlamsız.

değer
at
Türkçe - Türkçe
Değersiz olma durumu
kıymetsizlik
Değer
value
Değer
fehamet
Değer
kıymet
değer
Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet
değer
Üstün, yararlı nitelikleri olan kimse
değer
Kişinin isteyen, ihtiyaç duyan bir varlık olarak nesne ile bağlantısında beliren şey
değer
Yüksek ve yararlı nitelik. Üstün, yararlı nitelikleri olan (kimse): "Bu kız aramaya, düşünmeye değer bir şey değildi."- R. N. Güntekin
değer
Bir değişkenin veya bilinmeyenin sayı ile anlatımı
değer
Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, paha
değer
Yüksek ve yararlı nitelik
değersizlik