A promise given under a threat is worthless.
- Bir tehdit altında verilen bir söz değersizdir.
The investment firm tricked customers into buying worthless stock.
- Yatırım firması, değersiz hisse senedi satın alarak müşterilerini aldattı.
That was a vile thing to do.
- O, yapacak değersiz bir şeydi.
It's absolutely despicable.
- Bu kesinlikle değersiz.
The value of the painting was estimated at several million dollars.
- Resmin tahmini değeri birkaç milyon dolar.
The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included).
- Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).
The museum is worth a visit.
- Müze görülmeye değer.
That topic is worth discussing.
- Bu konu tartışılmaya değer.
Have you ever considered getting rid of some of this junk?
- Sen hiç bu değersiz şeyin bazılarından kurtulmayı düşündün mü?
The price is kind of high, but it's worth it.
- Fiyat biraz yüksek ama buna değer.
Stock prices fell quickly.
- Hisse senedi değerleri çabucak düştü.
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
It is worthwhile to read this book.
- Bu kitap okumaya değer.
I think what Tom is doing is worthwhile.
- Bence Tom'un yaptığı zahmete değer.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
Nothing is as precious as love.
- Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.
All socks are very precious.
- Tüm çoraplar çok değerlidir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
She values health above wealth.
- O sağlığa zenginliğin üzerinde değer verir.
He always values his wife's opinions.
- O, her zaman karısının görüşlerine değer verir.
He has no moral values.
- O hiçbir ahlaki değere sahip değil.
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
Sami was a much esteemed teacher.
- Sami çok değerli bir öğretmendi.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
This book is worth reading.
- Bu kitap okumaya değer.
The value of the coins depended on the weight of the metal used.
- Paraların değeri kullanılan metalin ağırlığına bağlıydı.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
Don’t think of cost. Think of value.
- Fiyatını düşünmeyin. Değerini düşünün.
Good words are worth a lot, but cost almost nothing.
- İyi sözler çok değerlidir , ama neredeyse hiçbir maliyeti yoktur.
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
The statesman is worthy of respect.
- Bir devlet adamı saygıya değer olmalıdır.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.