The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
It's difficult to evaluate his ability.
- Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.
We want to put our money to good use.
- Paramızı değerlendirmek istiyoruz.
A healthy man does not know the value of health.
- Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
It is of little value.
- O, çok az değerlidir.
That's a very unfair assessment.
- Bu çok haksız bir değerlendirme.
I think that's an accurate assessment.
- Onun doğru bir değerlendirme olduğunu düşünüyorum.
I want a full evaluation as soon as possible.
- En kısa sürede tam bir değerlendirme istiyorum.
We want a complete evaluation.
- Tam bir değerlendirme istiyoruz.
Do you think this book is worth reading?
- Bu kitabın okumaya değer olacağını düşünüyor musun?
The museum is worth a visit.
- Müze görülmeye değer.
That requires careful consideration.
- Bu dikkatli bir değerlendirme gerektirir.
A man can know the price of everything and the value of nothing.
- Bir insan her şeyin fiyatını bilebilir ve hiçbir şeyin değerini bilemez.
I don't think it's worth the price they're asking.
- Bunun onların istedikleri fiyata değer olduğunu sanmıyorum.
The thought of rating people by attractiveness does not seem fair to me.
- Çekicilikle insanları değerlendirme düşüncesi benim için adil görünmüyor.
How would you rate that?
- Bunu nasıl değerlendirirdin?
The value of the dollar declines as the rate of inflation rises.
- Doların değeri enflasyonun yükselme oranında düşer.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
To do good to others is a meritorious act; to hurt others is a sin.
- Başkalarına iyilik etmek değerli bir harekettir; başkalarını incitmek bir günahtır.
It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
- İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
It is worthwhile to read this book.
- Bu kitap okumaya değer.
Your suggestion amounts to an order.
- Öneriniz emir değerindedir.
Valuation is not always objective.
- Değerlendirme her zaman objektif değildir.
All socks are very precious.
- Tüm çoraplar çok değerlidir.
Nothing is as precious as love.
- Hiçbir şey sevgi kadar değerli değildir.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
Tom and I don't share the same values.
- Tom ve ben aynı değerleri paylaşmayız.
The functions sine and cosine take values between -1 and 1 (-1 and 1 included).
- Sinüs ve kosinüs fonksiyonları -1 ve 1 arasında bir değer alır (-1 ve 1 dahil).
Mary renounced her moral values and became a nihilist.
- Mary ahlaki değerlerini reddetti ve bir hiççi oldu.
Tom has no moral values.
- Tom'un ahlaki değerleri yok.
This is the love that esteems others better than oneself.
- Bu başkalarını kendinden daha iyi değer veren sevgidir.
Sami was a much esteemed teacher.
- Sami çok değerli bir öğretmendi.
The coach had a one-on-one discussion with each player to evaluate his performance on the field.
- Koç'un onun saha performansını değerlendirmek için her oyuncuyla bire bir görüşmesi vardı.
It's difficult to evaluate his ability.
- Onun yeteneğini değerlendirmek zordur.
Many of the user reviews on Amazon are fake.
- Amazon'daki birçok kullanıcı değerlendirmesi sahtedir.
This book is worth reading twice.
- Bu kitap iki kez okumaya değer.
I think this book is worth reading.
- Sanırım bu kitap okumaya değer.
In the desert, water is worth its weight in gold.
- Çölde, suyun ağırlığı altın değerindedir.
The dress was worth its weight of gold.
- Elbise, ağırlığınca altına değerdi.
That coat may have cost a lot of money, but it's worth it.
- O palto çok paraya malolmuş olabilir ama o ona değer.
He dreamt one night that he found a beautiful purple flower, and that in the middle of it lay a costly pearl.
- Bir gece rüyasında, güzel mor bir çiçek bulduğunu ve çiçeğin ortasında da değerli bir mücevher bulunduğunu gördü.
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
- İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
When a currency depreciates, that has an inflationary effect on the economy of the country of the currency.
- Bir para birimi değer kaybettiği zaman, bu para ülke ekonomisi üzerinde enflasyonist bir etkiye sahiptir.
In several European countries, the current currency is the euro. Its symbol is €. One euro is worth about two Turkish lira.
- Birtakım Avrupa ülkelerinde geçerli para birimi avrodur. Simgesi € şeklindedir. Bir avro yaklaşık iki Türk lirası değerindedir.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
This book is worthy of attention.
- Bu kitap dikkate değer.
There was nothing worthy of remark at the fair.
- Fuarda dikkate değer bir şey yoktu.
The event is worthy of remembrance.
- Olay hatırlamaya değer.
Tom figured it was worth a try.
- Tom bunun denemeye değer olduğunu düşündü.
My existence is worthless and meaningless.
- Benim varlığım değersiz ve anlamsız.